Obez Karım! (1) (Fırat 35 Y., İstanbul)
Merhaba, adım
Fırat, 35 yaşındayım. Özel bir bankada
çalışıyorum. Evlenmediğim için annemle beraber
yaşıyorum. Ümraniye taraflarında babadan kalma eski, iki
katlı bir evimiz var, üst katında biz alt katında da kiracılarımız
Emine Abla ve kocası Halis Amca oturuyor.
Bir akşam
yemekte annem, Emine Ablanın tek çocukları olan Elif'in
kocasından ayrılıp geldiğini söyledi. "Niye
ayrılmış ki, zaten kaç sene oldu evleneli?" diye sordum. Annem,
"Kız çok şişman ya, kocası onun için
bırakmış!" deyince, "Ya anne git işine, öyle boşanma
nedeni mi olur?" dedim gülerek. Ancak annem çok ciddiydi. Emine Ablanın
kendisine böyle söylediğini anlattı.
Emine Abla ve
kocası Halis Amca 15 yıllık kiracımızdı. Halis
Amca birkaç yıl önce felç geçirip konuşamaz, yürüyemez hale
gelmişti. Halis Amca ile Emine Ablanın arasında 25 yaş fark
vardı. Halis Amca yetmişini geçmişti, Emine Abla yanında
kızı gibi kalıyordu. Elif bildim bileli şişman bir
kızdı. 23 yaşındaydı, evleneli 4 sene olmuştu,
çocukları olmamıştı. 15 yıldır
kiracımız olduklarından çocukluğundan beri tanıyordum
Elif'i. Evlendiğinden beriyse sadece birkaç kez anne babasının
yanına geldiğinde görmüştüm.
"Evlendiğinde
de şişmandı bu kız, o zaman niye evlenmiş pezevenk?"
dediğimde, "Sen hele bir de şimdi gör!" dedi annem. Sonra da iki
elini yana açıp, "Aha böyle olmuş, şu kapıdan geçmez, 150
kilo olmuş!" dedi. Ardından da, "Bir akşam
çağıralım da oturmaya gelsinler, yazık, kızın
morali çok bozuk!" deyince, "İyi tamam ama hafta içi çağırma
Allah aşkına, işten geliyorum, hiç çekemem. Cumartesi
çağırırsın!" dedim yanıt olarak.
Cumartesi günü
gündüzden arkadaşlarla buluşup takıldıktan sonra eve
döndüm. Annem akşam için hazırlık yapıyordu. Sanki alt kat
kiracımız değil de önemli bir misafir gelecekmiş gibi
özenmişti. "Onlar gelene kadar ben biraz uzanıyorum, gelince
kaldırırsın beni!" diyerek odama geçip yatağa girdim.
Annem
uyandırdığında saat yedi olmuştu. "Geldiler, hadi gel
içeri!" deyince salona geçtim. İlk gözüme çarpan Elif oldu. Gerçekten
görmeyeli daha da şişmanlamıştı. "Nasılsın
Elif, hoş geldin!" diyerek elimi uzatınca çekinerek elini
uzattı. "Hoş bulduk Fırat Abi, sen nasılsın?" dedi
nazikçe. Yaklaşık 1.70 boyundaydı, yani uzun
sayılırdı ama kiloları ile birlikte dev gibi olmuştu.
Yanındaki
annesi Emine Abla da kızı kadar olmasa bile şişman,
yapılı, cüsseli bir kadındı. Kızıyla hemen hemen
aynı boyda ama biraz daha zayıftı. Yine de bu zayıflık
öyle fazla değildi. Annem ona, 'Yarmagül' adını
takmıştı bu nedenle. Birkaç ay önce bir akşam
oturmasında 120 kilodan fazla geldiğini söylemişti.
Kızı dolgun hatlarını annesinden almıştı.
Babası Halis Amca ise zayıf, kara kuru, çelimsiz bir adamdı.
Allı pullu
uzun, bol ve kapalı bir elbise vardı Elif'in üzerinde. Önemli bir
davete ya da düğüne gider gibi şık giyinmişti. Genç
kızlığında da kapalı, türbanlıydı. Leopar
desenli bir türbanla bağlamıştı başını.
Gözlerinin etrafına hafif bir makyaj yapmıştı. Beyaz tenli,
beyaz yüzlü güzel bir kızdı Elif ama fazla kiloları
güzelliğini gölgeliyordu.
Yemek boyunca Elif
çekinerek önündekileri, annemin uzattıklarını yerken, annesi
Emine Abla aç bir sırtlan gibi yemeklere saldırmıştı.
Sutyensiz, büyük ve sarkık memeleri önündeki tabağa giriyordu
nerdeyse. Hareket ettikçe memeleri su dolu balon gibi oynuyordu. İnce,
penye feracesi etli meme uçlarını gizleyemiyordu. Gözüm ara sıra
Emine Ablanın memelerine kayıyordu.
Yemekten sonra
Elif'in yaptığı kahvelerimizi içtik. Havadan sudan
konuştuk. Konu ister istemez Elif'in boşanmasına geldi. Emine
Abla damadından yani daha doğrusu eski damadından nafaka
alıp alamayacağını sorunca, "Alır, niye alamasın,
duruşma ne zaman?" diye sordum. Elif, "Daha dava açılmadı.
Kendisi dava açmadı nafaka öderim diye, benim açmamı bekliyor. Ben de
bir iki arkadaşıma sordum, sen açma, açarsan nafaka alamazsın
dediler. Öyle ortada kaldı..." deyince, "Olmaz öyle şey, sen de
açabilirsin. Ben bizim bankanın avukatlarıyla konuşup haber
veririm sana, gerekirse avukat da ayarlarız, açarsın davayı,
donuna kadar alırsın!" dedim.
Ana kız
ikisinin de yüzü güldü sözlerim üzerine. Emine Abla, "Allah senden razı
olsun yavrum, ne de olsa okumuş adamsın, sen bu kızın
elinden tut, bir ağabeylik yap ona. Kurtar bizi bu şerefsizden,
tanıdığımız dedik, köylümüz dedik verdik
kızı. Günyüzü göstermedi kızıma, şimdi de neymiş
çok şişmanmış. Pezevenk, o zaman kızı doktora
gönder, spora gönder, kilo versin, sen bu kızın durumunu bilmiyon mu?
Yok neymiş ben bir de onlara para mı verecekmişim? Bir de böyle
diyor it oğlu it. Kıza etmediği hakaret, küfür
kalmamış kilosu yüzünden. Sadece o değil anası,
bacıları hepsi hakaret etmişler kızıma!" diye kükredi.
"Tamam, ben
hallederim, siz üzülmeyin!" dediğimde, Elif, "Sağ ol abi!" dedi
gülümseyerek. Kilolu da olsa çok güzel genç bir kadındı. Yine de
büyük ela gözlerinde yaşadığı travmanın,
mutsuzluğunun izleri belli oluyordu. Genç kızlığında,
okul çağlarında bana karşı platonik ilgisi olduğu
sır değildi. Annem de biliyordu bunu...
Pazar sabahı
kahvaltı yaparken annem, "Oğlum şu kızı biraz götürüp
gezdirsen, bir hava aldırsan, yazık kimsesi yok. Evin içinde hapis
gibi, baba desen felçli, ana desen kafadan kontak. Salak saçma konuşuyor.
Hele dün akşam sutyen takmadan öyle gelmiş. Yazık kıza,
biraz gezdir onu bugün, senin için de iyi olur!" deyince, "Anne nerden
çıktı şimdi bu?" dedim.
Ancak annem,
"Oğlum kötü bir şey değil bu dediğim, biraz gezip tozup
hava alırsınız. Ne var bunda? Sen onun ağabeysi
sayılırsın, Elif çok sever seni!" diyerek üsteleyince, "İyi
tamam, götürürüm!" dedim istemeye istemeye. "Ama bak bu kız daha
kocasından boşanmamış ha, ona göre. Yani bir
tanıdığı filan görürse kızın başı
yanar!" dedim. Annem, "Görmez görmez korkma sen, kocasının ailesi
nerdeee, burası nerdeee... Ben gidip diyeyim bir koşu!" diyerek
sevinçle aşağı indi.
15-20 dakika sonra
yüzünde güller açmış halde geldi. "Tamam, Elif hazırlanacak, sen
de giyin hadi, tıraş ol!" deyince, "Ya anne ne tıraşı,
sanki sevgilim mi o kız benim, alt tarafı biraz dolaşıp
geliriz!" dedim. "Olsun olsun, ayıp olmasın kıza, güzel giyin
sen, hadi!" diyerek her zaman yaptığı gibi pohpohladı beni.
Annemin zoruyla tıraş olup banyo yaptım, rahat spor giysilerimi
giyindim. Ben daha hazırlanmadan annem Elif'i aramıştı.
Aşağı
indiğimde kapının önünde bekliyordu. Uzun, açık sarı
bir pardesü giymiş başını da akşamkine benzeyen
desenli bir türbanla bağlamıştı. Pardesü kilosuna nazaran
dar kaldığından büyük ve yassı memeleri pardesünün
altında şişmişti. Göğüs kısmındaki
düğmeler ayrılacakmış gibiydi. Uzun siyah eteği
pardesünün altından görünüyordu. Alçak dolgu topuklu siyah
ayakkabılar vardı çorapsız ayağında. Gözlerinin
etrafında akşamkine göre biraz daha fazla makyaj vardı, biraz da
ruj sürmüş gibiydi pembe dudaklarına.
Arabama bindik.
"Nereye gidelim, ne yapalım, söyle bakalım, bugün senin emrindeyim!"
dediğimde güldü. "Bilmem, sen bilirsin!" deyince, "İyi o zaman, hadi
bakalım!" dedim. Emniyet kemerini bağlarken zorlanınca
yardım etmek istedim. İster istemez elim eline değdi birkaç
sefer. Benim için normal bir durumdu bu ama Elif'in yüzü kızardı.
İri memelerinin arasından geçen kemeri sonunda bağladı ama
rahat edemediği belli oluyordu. "Rahat edemediysen aç!" dediğimde,
"Yok, iyiyim böyle, yolda polis görürse ceza yazmasın sana..." dedi
çekingen bir tonda.
Yol boyu
işlerimden, onun gelecek planlarından bahsettik. Elif'in
bıraktığım yerde olmadığını, çoktan
büyüyüp olgun bir kadın olduğunu fark ettim bu konuşma
sırasında. Ben onu ortaokul, lise çağındaymış
gibi sanıyordum oysaki. Elif sadece bedenen değil ruhen de
büyümüştü. Ancak hareketlerinde ve konuşmasında bana
karşı hissettiklerinin kaybolmadığını da
anladım.
Sevgilimden yeni
ayrılmıştım. Benzer şekilde o da Elif gibi
kocasından boşanmış dul bir kadındı, üstelik bir
de çocuğu vardı. Şimdi yeniden dul bir kadına ilgi duymaya
başlamıştım. Ancak bu kez Elif benden 12 yaş küçüktü,
ayrıldığım sevgilim ise 38 yaşındaydı.
Elif'i istersem kendime aşık etmek için çok uğraşmayacağımı
biliyordum. Hem annemin bu işin üstüne bu kadar düşmesinin bir
sebebinin de bu olduğunu yani bizi sevgili yapmak istediğini
anlamıştım.
Taksim
tarafında bir otoparka bıraktım arabayı. "Önce biraz
dolaşalım, sonra sinemaya gideriz, çıkışta da yemek
yeriz..." dediğimde, "Olur, nasıl istersen!" dedi gülümseyerek. Dar
kalan pardesünün altında çıkıntı yapmış götünün
dolgun hatları açığa çıkmıştı. Adım
attıkça göt yanaklarının sallanışları belli
oluyordu. İstiklal caddesinde biraz yürüdükten sonra sinemaya geçtik. Ben
yabancı bir film izlemek istesem de tercihi Elif'e bıraktım.
Yeni vizyona giren yerli bir filmi beğenince biletleri aldım.
Salon
kalabalıktı. Yan yana oturduk. Bana hitap etmeyen bir filmdi ama Elif
sevmişti. Bir ara eli elime değdi, birkaç saniye boyunca da öyle
kaldı. Ekrana dalmıştı, farkında değil gibiydi
sanki ama sonra utanmış gibi çekti. Birkaç dakika sonraysa ben sol
elimi yavaşça uzatıp elini tutar gibi oldum. Parmaklarımın
dokunuşunun onu rahatsız etmediğini anlayınca da biraz daha
ileri gidip elinin üstüne koydum elimi. Yan gözle baktığını
gördüm karanlık salonda ama bunun onu rahatsız etmek bir yana
hoşuna gittiğini dudaklarındaki belli belirsiz gülümsemeden
anladım. Film ara verene kadar o şekilde kaldık.
Ara verilip de
ışıklar yandığında Elif'in yüzündeki utangaç
ifadeyi gördüm. Elimi çektim, gözlerini kaçırıyordu. Bir süre sessiz
kaldık. Elindeki eski, ekranı kırılmış telefonu
ile oynuyordu. Geriye doğru yaslandım. Tam önümüzde birbirine
sarılmış genç bir çift vardı, Elif'in bakışları
onlara yöneliyordu zaman zaman. "Sevdin mi filmi?" diye sordu ben telefonuma
gelen mesajlara bakarken. "Ha, şey, eh işte, pek bana hitap
etmiyor..." dedim. "Çıkalım istersen!" dedi mahcup bir tavırla.
"Yok, fark etmez, sen sevdin ya, boş ver, önemli olan o, bugün sen ne
dersen o olacak!" dediğimde gözlerinde yaşadığı
sevincin parıltıları belirdi.
Daha fazla
beklememin kayıtsız kalmamın anlamı yoktu. O nedenle
ışıklar söndüğünde elini tuttum. Beyaz, dolgun
parmaklı elinin minik kıpırtıları sonrası o da
elimi sıkıca kavradı. Sonra da başını omzuma
koydu. Parlak desenli türbanı yanağımı okşarken dolgun
sağ memesini kolumda hissediyordum. Film başlarken alnından
öptüğümde daha da sokuldu. Elif ile sevgili olmamız iki gün içinde
gerçekleşmişti...
Film bitip caddeye
çıktık. Elini tutmak istediğimde "Şey, burada tutmasan,
utanıyorum...." dedi gülümseyerek. "Tamam, sen nasıl istersen!"
dedim. Onu caddedeki bir binanın çatı katındaki lüks bir
restorana götürdüm. Arkadaşlarla ara sıra geldiğimiz bir yerdi.
Elif utangaç davranıyordu. Bu utangaçlığının bir
sebebinin de fazla kiloları olduğunu biliyordum. Onun için de yemek
tercihini ben yaptım. "Utanıp çekinmene gerek yok, rahat ol, kimsenin
sana karıştığı, bir şey dediği yok, hiç öyle
utanıp sıkılma, tamam mı?" diyerek elini tuttum.
Karşılık verip elimi tuttu, sıcak bir gülümseme
eşliğinde, "Tamam!" dedi.
Elif'e kısa
zamanda bağlanmamın bir sebebi onu kilosuna rağmen güzel ve
çekici bulmamdı. Bir diğer nedeni ise boşanma
aşamasında dul bir kadın olarak cinsellik konusunda bana zorluk
çıkarmayacağını düşünüyordum. Yani onunla birlikte olmak
istediğimi söylediğimde bana itiraz etmeyeceğini
varsayıyordum. Bu kadar kilolu bir kadınla daha önce birlikte
olmamıştım, bunun nasıl bir deneyim olduğunu merak
ediyordum. Kapalı, türbanlı olmasının bunda bir engel
olacağını da sanmıyordum.
Kredi müşterim
olan türbanlı bir kadınla birlikteliğim olmuştu birkaç sene
evvel. Bu konuda deneyimli sayılırdım yani. Onunla günlük
kiraladığım evlerde birlikte olmuş, görünüşüyle
yataktaki hali arasındaki farka hayret etmiştim. Ancak
kadının imam nikahlı bir kocasının olduğunu
öğrendiğimde kendisiyle görüşmeyi kesmiştim hemen.
Ayrıldığım sevgilimle de iki yıllık
ilişkimiz boyunca defalarca ilişkiye girmiş, birlikte tatillere
çıkmıştık. 12 yaşında kızı olan bir
kadın olarak cinsel yönden tutucu, sınırlayıcı davranmamıştı.
Kendisinden genç bir erkeği elinde tutabilmek için cinselliğin de
gerekli olduğunu biliyordu. Ancak ilişkimiz kızının
şiddetle karşı çıkması neticesi bitmişti. Annem
de başından beri muhalefet etmişti ilişkimize. Yine de ara
sıra görüşüp konuşuyorduk.
Yemekten sonra
kahve içmeyi teklif ettim, ama Elif, "Gerek yok, zaten çok para harcadın
benim için, eve gidelim, ben sana yaparım kendi ellerimle!" deyince,
"Tamam o zaman!" dedim sevinçle. Bu kez elinden tutmama itiraz etmedi. Otoparka
kadar el ele yürüdük.
Arabada
konuşmalar boşanmasına ve ilk adımlarını
attığımız ilişkimize geldi. Sözlerinin arasında
evlilikle ilgili imalarda da bulundu ama ben böyle bir şeyi
düşünmüyordum. Ama kalbini kırmamak için bir şey demedim.
Oldukça mutlu görünüyordu.
Birlikte
yukarı çıkarken gözüm götüne takıldı. O iri, koca götünün
tadına bakmak için sabırsızlanıyordum. Etli, kalın
baldırları adım attıkça açılan pardesünün ve
eteğinin altından görünüyordu. Bu kadar şişman bir
kadının bana çekici geleceğini hiç düşünmemiştim ama
olmuştu.
Dışarda
üstünden çıkartmadığı sarı pardesüsünü evde
çıkardı doğal olarak. Üstüne ince beyaz kumaştan bir gömlek
giymişti. Gömleğin altında ince askılı bir atlet, onun
da altında beyaz sutyeni vardı. Kocaman memeleri karnının
üstünde balkon yapmıştı. Siyah pileli eteği kilosundan
dolayı götünün hatlarını açığa
çıkartmıştı.
Annem Elif'in
gelmesinden çok memnun oldu. Kahve yapması ise daha da sevindirdi.
Aramızda bir şeyler olduğunu anlayacak kadar akıllı
bir kadındı. O nedenle Elif gider gitmez, "Ne yaptınız
oğlum?" dedi sevinçle. "Anne sen bu kızla sevgili olmamı
istiyorsun herhalde değil mi?" diye sormamdan önce rahatsız
olmuş gibi göründü ama sonra, "Evet istiyorum!" dedi. "Helal süt
emmiş, aklı başında, güzel kızdır Elif.
Çocukluğunu biliyorum onun, ne olduğunu biliyorum. Onun senin gezip
tozduğun kızlar gibi götü başı oynamıyor. Hanım
hanımcık, bundan daha iyisini mi bulacaksın sen. Daha genç,
güzel mi güzel. Hele bir kilo versin de gör sen onu, bakmaya
kıyamazsın. Alacaksan Elif gibi bir kız al bana. Kalkıp da
öyle dul kadınları bana gelin diye getirme!" dedi.
"Elif de dul anne,
o farklı mı?" diye sorunca, "Farklı tabii, kız daha küçük,
çocuğu yok. O senin zilli sevgilin gibi değil. Allahtan dualarım
kabul oldu da ayrıldınız. Şimdi bu kızı bırakma,
boşansın kocasından. En azından imam nikahı
yaparız önce, birbirinizi daha iyi tanır edersiniz. Hoş
tanımanıza da gerek yok ya zaten. O kız daha küçükken seviyordu
seni. Neyse, Allah her şeyin hayırlısını versin!" dedi
karşılık olarak.
Annemin imam nikahından
konuyu açması düşündürdü beni. "Eğer imam nikahını
kabul ediyorsa tamam, ama öbür türlü resmi nikah hele ki çocuk filan kesinlikle
kabul etmiyorum!" dediğimde annem atılıp, "Tamam yavrum, sen
nasıl istersen, önce imam nikahını yapalım gerisi sonra gelir,
Allah'ım dualarım kabul oldu, sana şükürler olsun!" dedi
sevinçle. Hemen ardından da, "Ben bu akşam aşağı inip
Emine karısıyla konuşayım!" dediğinde, "Acelen ne?"
dedim. "Ben artık yaşlandım, ev işlerine
yetişemiyorum, gelinimi ne kadar erken alırsam o kadar iyi!" diyerek
yanıt verdi.
Annem o akşam
Emine Abla ile konuşup anlaştı. Elif ile imam
nikahımız kıyılacaktı. Ancak bir engel vardı,
Elif halen evliydi ve ne zaman boşanacağı da belli değildi,
daha dava bile açılmamıştı. Bunun üstesinden gelmemiz
gerekiyordu ama nasıl olacaktı? İlk anda annemin aklına
gelmemişti bu durum, ben söylediğimde, "Haklısın, ben
düşünemedim bunu..." dedi.
Annem ve Emine
Abla hemen ertesi gün sözüne güvendikleri, sohbetine
katıldıkları bir hocanın yanına gittiler. Durumu ona
anlatıp çare bulmasını istediler. Hocanın cevabı
beklentilerini karşılamamıştı. Elif kocasından
boşanmadan evliliğimiz mümkün değildi. Annem akşam
bunları yüzü düşmüş, üzgün bir şekilde
anlattığında, "O zaman biz de nikah olmadan yaşayalım!"
dedim. Ancak annem şeytan görmüş gibi baktı bana ve bunun mümkün
olmadığını, böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini
söyledi. "Sen yine de söyle onlara, belki kabul ederler, ne biliyorsun?" dedim.
Ertesi akşam
işten geldiğimde annemin yüzü gülüyordu. Sözlerimi Emine Ablaya
söylediğinde kendisinden olumlu tepki aldığını,
Elif'in de kabul ettiğini söyledi. Böylece bir engel
kalmamıştı. Elif artık karım olacaktı. Annem
hemen plan yapmaya başladı. Onun odası artık bizim yatak
odamız olacaktı, kendisi de benim odama geçecekti.
Bir hafta içinde
uygun fiyatlı yatak odası takımı ve gerekli diğer
mobilyaları, eşyaları aldım. Annem de Elif'le
çarşıya çıkıp alışveriş yaptı.
Ayrıca adettir diyerek Emine Abla ve Elif'e birkaç bilezikle, altın
aldık. Evlilik yüzüğü de almak istedim ama Elif'in dolma gibi
parmaklarına uyan bir yüzük yoktu, yaptırmak gerekiyordu. Annem, "Acelesi
yok oğlum yüzüğün, kız kocasından boşansın ondan
sonra alırsınız!" deyince, "Tamam!" dedim.
Elif'in genç
kızlığından kalan ve evlenirken götürmediği birkaç
parça çeyizini çıkardım eve. Annem benim odama yerleşti.
Adına evlilik desek de aslında birlikte yaşama olacaktı
bizimkisi. Ayrıldığım sevgilimle yapmak isteyip de
yapamadığım şey Elif ile gerçek olacaktı.
Ertesi Cuma günü
annemle Emine Abla Elif'i önce hamama sonra da bir güzellik merkezine
götürdüler. Hemen o akşam Elif yukarı çıkacak ve benimle
yaşamaya başlayacak, karım olacaktı.
İşten
izin alıp erken döndüm eve. Annenim yüzü gülüyordu. Saat 20:00 gibi Emine
Abla yanında Elif ile geldi. Ela gözlerinin etrafında ve
yanaklarında güzel bir makyaj vardı. Dolgun vücudunu saran mor renkli
parlak bir elbise giymiş başını da aynı renkte bir
türbanla sıkıca bağlamıştı. Annesi de sanki
kendisi evleniyormuş gibi koyu mavi bir elbise giymiş, süslenip
püslenmişti. Yine sutyen takmamıştı ve şişkin
memelerinin uçları elbisesinin altında belirmişti.
Kadının sutyenlerle arası iyi değildi anlaşılan.
Annem ve Emine
Ablanın birlikte dua etmelerinden sonra alnından öptüm Elif'i. O ise
elimi öpüp başına koydu. İmam nikahı bile
yapamadığımız için bu şekilde yetinmek
zorundaydık. Aldığım pasta ve limonatayı yedikten
sonra saat 22:00 gibi annemle Emine Abla aşağı inmek için
kalktılar. İlk birkaç gün annem aşağıda kalacak, bizi
baş başa bırakacaktı.
Adet yerini bulsun
diye annem sırtıma bir yumruk vurdu yavaşça. Emine Abla ise sert
bir yumruk atıp, "Hadi yavrum, Allah güç kuvvet versin beline!" diyerek
sarıldı. Sutyensiz şişkin memelerini göğsümde
hissettim. Kadının sorunları vardı belli ki, annem onun
için kafadan kontak derken haklıydı.
Onlar
aşağı inerken Elif ile baş başa
kalmıştık. Elif'in yüzünde gizleyemediği heyecanı ve
tedirginliği belli oluyordu. Bana bakmaya çekiniyordu.
Işıkları söndürüp elinden tuttum ve yatak odasına götürdüm.
Burası artık onun odasıydı. Elif, "Şey, sen istersen
dışarda bekle ben hazırlanayım..." deyince, "Olmaz, seni
ben soymak istiyorum!" dedim. Beyaz yüzü pembeleşti bunu duyunca.
Fısıltıyı andıran bir sesle, "Tamam!" dedi...
[Fırat]
|