Lüks Villada Seks! (2) (Tahsin 38 Y., Samsun)
Sabah erkenden
kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra bahçeye geçtim.
Bakımsız kalan ağaçların budanması gereken
dalları vardı, birkaç gündür onlarla uğraşıyordum.
Saat 10:00 gibi çay içmek için eve geçtiğimde karım mutfakta
bulaşık yıkıyordu. Numan Bey ve Meliha Hanım
görünmüyordu. Karımın beline sarılıp yanağından
öptüm. "Neredeler?" diye sorduğumda dirseğiyle beni itip, "Ne
yapıyorsun be görecekler!" dedi gülerek.
Gerçekten de
geriye döndüğümde Meliha Hanımı tam karşımda gördüm.
Salon ve mutfak bitişikti, Amerikan mutfak denilen türdeydi,
kapısı da yoktu. Büyük salonun merdiven boşluğundaki
girişindeydi Meliha Hanım. Korkutucu bakışları
vardı kadının, o an utancımdan başımı öne
eğerken çay içemeden mutfağın bahçeye açılan
kapısından çıktım dışarı. Allahtan
karım Meliha Hanımın geldiğini görmemiş
bulaşık yıkamaya devam etmişti.
Öğleye kadar
bahçede kalıp çalıştım. Öğle yemeği için eve
girdiğimde, karımın suratının pancar gibi
kızardığını gördüm. "Ne oldu?" diye
sorduğumda, "Yok bir şey!" dedi sinirle. Belki de ben
çıktıktan sonra Meliha Hanım onu paylamıştı.
Kadın bana edemediği sözleri karıma söylemişti
anlaşılan. Karım yemeğimi verirken kendisi
tabağındakilere hiç dokunmadı.
Öğleden sonra
bahçede çalışırken arkamdan gelen bir çıtırtıyla
geriye döndüm. Meliha Hanımdı gelen, yerdeki kuru dallardan birine
basmıştı. "Korkuttum mu?" dedi gülümseyerek. "Yok,
Estağfurullah, olur mu öyle şey!" dedim. Bir ağacın
yanında küçük merdivenin üstündeydim. Aşağı indim ayıp
olmasın diye. Bu zamana kadar böyle bir şey yapmadığı
için şaşkındım. Meliha Hanımın karımdan
sonra beni de paylayacağını düşündüm. O nedenle
başıma gelecekleri kabullenmiş halde kadının yüzüne
bakmaya çekiniyordum.
Ama o bana
ağaçlarla, bahçenin bakımıyla ilgili şeyler sordu, bilgi
almak istediğini söyledi. O olay hakkında tek kelime
etmeyeceğini anladığımda rahatladım. "Bahçe
aslında çok güzel, ama bakım şart. Elimden geldiğince
toparlamaya çalışıyorum. Baharda ağaçlara aşı
yaparsak daha da iyi olacaktır..." dediğimde, "Bu
aşı dediğin nasıl oluyor usta, anlatsana!" dedi
karşılık olarak.
Anlayacağı
şekilde basitçe anlatmaya çalıştım. Meliha Hanım
dikkatle dinliyor, gösterdiğim örneklere bakıyordu. Kadının
koca villada otura otura sıkıldığını, konuşacak
birine, ilgisini çekecek bir şeye ihtiyacı olduğunu
düşündüm. Muhafazakar bir kadın olsa da yabancı bir erkekle
konuşma ihtiyacı hissetmişti.
"Bir ara
şu havuza da bakabilir misin?" diye sorunca, "Tabii, ne demek,
onu da hallederim!" dedim. "Sen çalışmaya devam et, öyle de
konuşabiliriz!" diyerek eline aldığı bir çam kozalağı
ile oynarken ben yeniden merdivene çıktım. Daha önce nerelerde
çalıştığımı, üniversitede ne okuduğumu vs.
bir sürü soru sordu ben çalışırken. İşe
gireceğimiz zamanda da bu soruları sormuştu, ama şimdi yine
soruyordu. Elindeki kozalakla oynayıp bir elimdeki işe bir bana
bakıyordu.
Nerdeyse yere
kadar inen koyu yeşil ince bir pardesü giymiş, başını
omuzlarını da örten siyah bir türbanla
bağlamıştı. Uzun beyaz yüzü ve elleri haricinde görünen bir
yeri yoktu. Uzun boylu bir kadındı. Hatta kocasından biraz daha
uzun kalıyordu. Güzel bir fiziği, güzel bir yüzü vardı Meliha
Hanımın. Siyah babet ayakkabılar vardı ayağında,
ince siyah çoraplı ayakları görünüyordu zaman zaman pardesünün
savrulan eteklerinin altından.
"Sana kolay
gelsin!" diyerek yanımdan uzaklaşırken arkasından
baktım. Elindeki kozalakla oynaya oynaya eve girdi. Karımı
azarlamış mıydı? Belki de kadın başına beni
paylayamayacağı için öylesine havadan sudan sorular sormuştu
sadece. Garip sorular beynimi kurcalarken bahçede akşama kadar
çalışmaya devam ettim. Saat 18:00'e gelirken büyük tuvaletimi yapmak
için eve geçtim. Çişim geldiğinde bahçedeki küçük tuvaleti
kullanıyordum, ama büyük tuvaletimi çatı katındaki, karımla
sikiştiğimiz banyoda yapıyordum.
Karım
mutfaktaydı yine, akşam yemeğini hazırlıyordu. Meliha
Hanım ve Numan Bey görünmüyordu. Karımın yüzündeki
kızarıklık geçmiş, ama siniri aynı
kalmıştı. "Ne oldu, söylesene!" dediğimde yine
yanıt vermeyip geçiştirdi. Ama sonra, "Meliha Hanım
yanına gelip sana ne söyledi?" diye sordu. Vereceğim cevabı
merak eder şekilde gözlerini açtı. "Hiç, işle ilgili, o
nedir, bu nedir filan sorular sordu. Havuza bakmamı istedi..."
dediğimde, "Hımm!" yaptı manalı bir şekilde.
"Geçen bana da demişti havuzu, ama unuttum sana demeyi!" dedi
daha sonra.
"Ben tuvalete
gidiyorum!" diyerek merdivenlere yönelirken o da işine geri döndü.
Mermer basamaklardan çoraplı ayaklarımla sessizce
çıkıyordum. İkinci katın merdiven
sahanlığına geldiğimde Numan Beylerin yatak odası
kapısının kapalı olduğunu gördüm. Bu saatte
kapalı olmazdı kapıları. Acaba yatıyorlar
mıydı akşam yemeği öncesinde diye düşündüm, ama bu
düşünce bir anda geldiği gibi geri gitti. İçerden gacır
gucur birtakım sesler geldi kulağıma.
Ne oluyor diyerek
yavaşça parmak uçlarıma basarak kapıya yanaşıp
kulağımı dayadım. Duyduğum sesler yatak
gıcırtısıydı, Numan Bey ve Meliha Hanım içerde
gündüz vakti sikişiyordu. Nefes alışverişimi kontrol etmeye
çalışarak durup dinlemeye başladım. Yatak odalarında
siyah ferforje demirden bir karyolaları vardı. Sikişmenin
etkisiyle demir karyolanın gıcırtılarına
ayaklarının parke zemin üzerindeki takırtıları
karışıyordu. Aralarda güçlü ve şiddetli tıpkı dün
gece karımla sikişirken çıkanlara benzeyen şekilde 'Şop
şop şop!' seslerini duyuyordum. Numan Bey münzevi ve sofu
görüntüsünün altında iyi bir sikiciydi anlaşılan. Daha birkaç
saat önce bana sorular soran karısını çatır çatır
sikiyordu.
Gıcırtı
sesleri yavaş yavaş sona erdi sandığım anda daha
yüksek perdeden çıkmaya başladı. Yoğun bir sikişmenin
üstüne denk gelmiştim. Sesler aralarda yavaşlayıp hızlanmaya
devam ederek 15-20 saniye daha devam ettikten sonra nihayet kesildi. Sessiz
olmaya dikkat ederek üst kata çıkıp banyoya girdim.
Tuvaletimi
yapıp aşağı indiğimde kapıları halen
kapalıydı. Bir süre daha çalıştım bahçede. Bahçe
malzemelerini arkada kalan küçük depoya koyup eve geçtim mutfak
kapısından. Numan Bey aşağı inmiş, Meliha
Hanım ise henüz gelmemişti. Numan Bey başıyla selam verdi.
Kırlaşmış saçları biraz ıslak gibiydi.
Sikişmenin ardından yıkanmış, temizlenmişti.
Ben mutfak
masasında yemeğimi yerken Meliha Hanım da indi. Aynı uzun
pardesüsü üstündeydi ama başını koyu mavi bir türbanla
bağlamıştı bu kez. Beni görünce selam verdi, kocası
gibi başıyla yapmadan. Selamını alırken Numan Beyin
karşısına oturup telefonunu aldı eline. Yemeğimi
yerken kadınla adama bakmadan edemiyordum. Bir karı koca ne yaparsa
onlar da aynısını yapmışlardı, ama bunu daha hava
kararmadan ve biz odamıza çıkmamışken yapmaları
şaşırtıcıydı.
Yemeğimi
yedikten sonra, "Hayırlı akşamlar!" diyerek
odamıza çıktım. Hanife onların yemeklerini
hazırlıyordu ben çıkarken. Hanife'nin gelmesi 22:30'u buldu.
Yine yorgun görünüyordu. Soyunup yatağa girdiğinde
sarıldım. "Niye sinirliydin bugün?" diye sorduğumda, "Boş
ver!" dedi. "Ne oldu kız, ne saklıyorsun sen benden?"
dediğimde, "Ya söyleyip de canını sıkmak istemiyorum!"
dedi.
O söylemese de bir
şeylerin olduğunu anladım. "Meliha Hanım ne söyledi
sana?" dediğimde, "Bir şey demedi bana, onunla ilgisi yok
ki!" dedi. "Ne peki, başka ne oldu ki?" dediğimdeyse, "Kızma
ama!" dedi dudaklarını büzüştürerek. "Hadi uzatma,
bırak oyun oynamayı da anlat!" dedim biraz da sert bir tonla.
"Şey,
kahvaltıdan sonra bulaşıkları yıkarken Meliha
Hanım yukarı çıktı. Numan Bey kaldı
aşağıda. Benden kahve istedi, ben de yapıp yanına
götürdüm. Kahveyi sehpaya koyarken elimi tuttu birden, benden
hoşlandığını söyledi. Korkup elimi çektim hemen. Tezgaha
dönerken peşimden geldi bu sefer, belimden sarılıp ellemeye,
öpmeye çalışınca dirseğimle vurdum karnına. Canı
yanınca bir şey demeden yukarı çıktı..." deyince Hanife'nin
sözleri karşısında çok şaşırdım.
İçine
kapanık, sofu dediğimiz adam karıma sulanmıştı. "Vay
orospu çocuğu!" dedim. Hanife ellerini göğsüme koyup, "Allah
aşkına Tahsin ses etme. Kaç zaman sonra böyle bir iş bulduk,
kaybetmeyelim. Azıcık ellemesinde bir şey yok. Paraya
ihtiyacımız var sonuçta!" dedi beni sakinleştirmeye
çalışan bir tonda.
Daha önce
çalıştığımız yerlerde de Hanife'ye sulanan,
elleyen adamlar olmuştu. Tarlalarda, bağ bahçe işlerinde
çalıştığımız zamanlarda işi kaybetmeyelim
diye karımın kendini elletmelerine
alışmıştım. Bütün bunların sona erdiğini
düşündüğüm bir zamanda yeniden ortaya çıkması
canımı sıktı.
Hanife ses
çıkartmamam için yemin ettirdi. Bu işi kaybetmek istemiyordu. Eskisi
gibi meyve yada fındık bahçelerinde, tarlalarda yevmiyeli işçi
olarak üç kuruşa çalışıp, çadırlarda, barakalarda
kaldığımız günlere geri dönmek istemiyordu. Ona daha iyi
koşullar sağlayamadığım için kendimi suçlu
hissediyordum. O yüzden dediğini yapıp sessiz kalacaktım.
Hanife'ye, "Akşam
tuvalet için gelmiştim ya. Yukarı çıkarken baktım
bunların kapıları kapalı. O saatte niye kapalı diye
merak ettim, kapıya dayadım kulağımı. İçerde
karyola gıcırdatıyorlardı. Gündüz vakti
sikişiyorlardı!" dediğimde güldü.
Hanife, "Sana
demeye utandım, ama ben de bir defa şahit oldum senin bu
dediğine. Benim yanımda birbirlerine kaş göz işareti
yapıp yukarı çıktılar. Sen Samsun'a gitmiştin
arabayla. Nereye gidiyor bunlar diye merak ettim. Yukarı çıktım,
kapıları kapalıydı. Senin gibi kulağımı
dayadım kapıya, gündüz vakti sikişiyorlardı... Meliha
Hanım öyle bir 'Ayy, ahhh, ohhh!' çekiyordu ki şaşırıp
kalırsın... Duyarız ederiz diye korkuları, utanmaları
yok hiç... Sonra da bir şey olmamış gibi geldiler
aşağıya... Zaten kadının acayip acayip külotları
sutyenleri var. Görüntüsüne baksan ehlisünnet bir kadın sanırsın,
ama ben bu yaşımda giymeye utanırım onları!"
dediğinde, "Nasıl şeylermiş onlar kız?"
dedim merakla.
Hanife gülerek, "Böyle
arkası ipli, giyince götünün arasında kalır. Önü de ha bu
avucumdan daha küçük, ben giysem amım dışarda kalır valla!"
dedi sesli gülmesini engellemek için ağzını kapatarak. Ev
sahiplerimizin bu garip durumları karşısında şakayla
karışık biraz daha konuştuktan sonra yattık...
O günden sonra
gözüm Numan Bey de oldu hep. Bahçede çalıştığım
zamanlarda bir yandan da evi gözetliyordum. Gerçi içerde olan biteni göremezdim,
ama karıma askıntı olmaması için kendimce tedbirler almaya
çalışıyordum. Arabayla Samsun'a gittiğim zamanlardaysa
Hanife'yi arıyordum sık sık cebinden. Ancak tahminimin aksine
Numan Beyden herhangi bir hareket gelmedi. Hanife'ye her seferinde bir şey
olup olmadığını sorduğumda, "Bir şey yok. O
günden sonra aklı başına geldi herhalde!" diyordu.
Numan Bey
kabuğuna çekilmiş, ama Meliha Hanım sık sık
çalışırken yanıma gelmeye başlamıştı.
İşle ilgili sorular soruyor, bazen de çalışma
sırasında ufak yardımlarda bulunuyordu. Bana ilk zamanlar "Usta!"
diye hitap ederken sonrasında "Tahsin Bey!" demeye
başlamış, en sonunda da sadece, "Tahsin!" der
olmuştu.
Hanife'nin onun
hakkında söyledikleri geliyordu aklıma yanıma her
gelişinde. Yarağım ister istemez sertleşiyordu, ama kadın
anlamasın diye azami dikkati gösteriyordum. Uzun ve bol pardesülerini
üstünden hiç çıkartmıyor, başını aynı tip büyük
türbanlarla bağlıyordu. Numan Bey evin içinden bile çıkmak
istemezken karısı bahçede rahatça dolaşıyordu.
Geçen zamanla
birlikte dikkatimi çeken bir şey de kendilerine herhangi bir ziyaretçinin
gelmemesiydi. Diğer evlerdeki komşulardan gelen olmuyordu hiç.
Onların da bir yere gittikleri yoktu zaten. Bize işi ayarlayan
kardeşi bile Numan Bey yerine bazen beni arıyor, abisinin ve
yengesinin nasıl olduğunu soruyordu...
Bir sabah
kahvaltımı yapmış bahçeye çıkacakken, Meliha
Hanım, "Tahsin seninle Samsun'a gitmemiz lazım!" deyince, "Şimdi
mi?" dedim gayriihtiyari. "Evet, yapmam gereken işler var.
Alışveriş de yapmam lazım. Ben çantamı alıp
geleyim!" dedi ve yukarı çıktı. Kocası daha
aşağı inmemişti. Hanife'ye, "Nerden çıktı
şimdi bu?" dedim, sinirlenmiştim. Karımı Numan Bey ile
tek bırakmak istemiyordum. Ancak Hanife gayet rahattı. "Ne
olacak canım, sen merak etme beni, ben yapacağımı bilirim
öyle bir durumda!" dedi gülümseyerek.
Birkaç dakika
sonra Meliha Hanım omzuna siyah çantasını asmış, siyah
güneş gözlüklerini de türbanının üstüne atmış halde
indi aşağı. "Hadi çıkalım!" derken Numan Bey
de arkasından iniyordu. Bana, "Dikkatli sür Tahsin, Meliha Hanım
aşırı süratten hoşlanmaz!" deyince, "Merak
etmeyin efendim, dikkat ederim!" dedim. Ancak içimden (Ulan ibne,
karıma dokunmaya kalkma, ben de senin ebeni sikerim!) demeden
duramadım.
Binmesi için arka
kapıyı açtım ama o öne oturmak istediğini söyledi. Meliha
Hanım öne oturunca yola çıktık, ama benim aklım Hanife'deydi.
Karımı o çakalla yalnız bırakmak zorunda
kalmıştım. Meliha Hanım, "Bahçe çok zamanını
alıyor, havuzla daha ilgilenemedin?" deyince, "Kusura
bakmayın. En yakın zamanda bakacağım. Gerçi havalar
artık soğuyor, ama size söz verdim ne de olsa..." dedim. "Estağfurullah,
ne sözü, sadece bir rica benimki!" dedi gülümseyerek.
Ardından evle
ilgili kafasındaki düşüncelerden bahsetti. Evin içini ve
dış cephesini boyatmak istediğini, ancak Numan Beyin buna
karşı çıktığını, evin içinde tadilat görmek
istemediğini söyledi. Kocası hakkında ilk kez böyle
serzenişte bulunurken görüyordum kendisini.
Bir süre sessiz
kaldıktan sonra neden çocuğumuz olmadığını,
tedavi olup olmadığımızı, problemin kimde
olduğunu sordu. "Kısmet olmadı, ikimiz de çok istedik, ama
olmadı işte. Bende sıkıntı yokmuş, Hanife ile
ilgili bir şeymiş. Tedavi için de paramız yeterli gelmedi bir
türlü. Devlet karşılıyor dediler, ama sigortamız
olmayınca ona da başvuramadık..." dedim.
Elini sağ
kolumun üstüne koyup, "Biz ne güne duruyoruz Allah aşkına,
özelse özel, devletse devlet. Hangi hastaneye gitmek istediğinizi söyleyin
sadece. Para konusunu düşünmeyin!" dediğinde, "Çok
teşekkür ederim!" dedim utanarak. İlk defa bana dokunmasına
şaşırmıştım. Elini çekerken, "Ne demek, elimizden
ne gelirse yaparız!" dedi karşılık olarak.
Kısa bir
sessizlik sonrası ben utanıp sıkılarak, "Şey,
sizin niye olmadı acaba?" diye sordum. Gülümseyerek, "Ben Numan
Bey ile geç bir yaşta evlendim, o saatten sonra da yapmak istemedim. Numan
Beyin ilk evliliğinden bir oğlu var zaten. Gerçi görüşmüyorlar,
ama evlat sonuçta. İlk evliliğim 15 yıl sürmüştü. Senin
Hanife gibi benim de kocam kısırdı. O nedenle çocuğumuz
olmamıştı!" dedi.
Meliha
Hanımın daha önce evli olduğunu bilmiyordum. Bunu ilk defa
duyuyordum, ama yine de söyleyerek moralini bozmak istemedim. Ardından, "Senden
yana sıkıntı olmadığını
anlamıştım zaten. Güçlü, kuvvetli, yakışıklı
adamsın. Ama Hanife de genç ve güzel bir kadın sonuçta. Anne olmak
ona çok yakışacaktır!" dedi. Nazikçe teşekkür ederek
karşılık verdim sözlerine.
Numan Beyin
sözleri üzerine maksimum 60 km ile gidiyordum. Meliha Hanım camdan
etrafı seyrediyordu. Merkeze gidince onu bir giyim
mağazasının önünde indirdim. Arabayı yakınlardaki bir
otoparka çektim. Hanife'yi aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra
açtı. "Orada durumlar nasıl?" diye sorduğumda, "İyi,
ne olsun. Kahvaltı yapıp yukarı çıktı!" dedi
Numan Bey için. "Bir şey dedi mi, bir şey yaptı mı?"
diye soruncaysa, "Ne yapacak Tahsin, sen de telaş yapma böyle!"
dedi sinirlenmiş gibi. "İyi, tamam"! diyerek kapattım
telefonu.
Ama merak edip
15-20 dakika sonra yeniden aradım. Ancak bu kez yanıt alamadım,
telefonu açmadı. Ne oldu, niye açmıyor bu diye düşünüp dururken
Meliha Hanım arayıp yanına gelmemi istedi. Yeniden
mağazanın önüne gittim. Bayağı alışveriş
yapmıştı, elleri poşetlerle doluydu. Poşetleri bagaja
koyarken o ön koltuğa oturdu yine. Elinde bir paket vardı. "Bu
senin!" dedi paketi uzatıp. "Nedir bu?" dediğimde, "Aç
bak bakalım, beğenecek misin?" dedi gülümseyerek.
Kareli bordo
renkli çok güzel bir gömlekti. "Meliha Hanım çok teşekkür ederim,
ama ne zahmet ettiniz?" dediğimde elimi tutup, "Sen daha
iyilerine layıksın!" dedi. İlk kez eli elime
değiyordu. Çok şaşırıp heyecanlandım. Sıcak
ve yumuşak elini çekerken, "Meliha de bundan sonra bana, Hanım
demeni istemiyorum, aramızda resmiyet olmasın lütfen!" dedi
gülümseyerek. Ama hemen ardından, "Ama Numan Beyin yanında
aynı şekilde Hanım demeye dikkat etmelisin!" dediğinde,
"Nasıl isterseniz!" dedim. Arabayı
çalıştırırken, "Nasıl isterseniz değil,
nasıl istersen!" dedi nazikçe. "Peki!" dedim yanıt
olarak.
Alışveriş
sonrası başka mağazalara, PTT'ye ve banka şubesine
uğradık. Bankadan çıktığında elinde
hatırı sayılır bir miktarda para vardı. Paraları
çantasına koyup, "Yemek yiyip öyle dönelim eve!" dedi. Sonra da,
"Balık yemek istiyorum, bildiğim güzel bir yer var, oraya
gidelim!" dedi. Yolu tarif ederek dediği balıkçıya gittik.
Hayatımda ilk defa böyle lüks bir yere geliyordum. Üzerimdeki eski püskü
kot pantolon ve ütüsüz gömlekle burası için uygun
olmadığımı düşündüm. Ancak Meliha Hanım o
şekilde düşünmüyordu.
Sahile bakan bir
masaya oturduk. Ben ezik büzük otururken o benim adıma da sipariş
verdi. Kadının benimle böyle yakından ilgilenmesi hoşuma
gitmişti, ama niye böyle davrandığını da
anlayamıyordum. Acaba benden hoşlanıyor muydu? Meliha Hanım
gibi mütedeyyin bir kadının kocası haricinde bir erkeğe
bakabileceğine inanmıyordum, ama aklıma başka da bir
şey gelmiyordu.
Balıklarımızı
yerken havadan sudan konuştuk. Bir sonraki gelişimizde bahçeye ekmek
istediği ağaç fidanları olduğunu, onları
alacağımızı söyledi. Meliha Hanımın
işaretiyle hesabı istedim garsondan. Oldukça yüklü bir hesaptı,
benim ödeyecek durumum zaten yoktu. Meliha Hanım bankadan çektiği
paralarla ödedi, üstünü de bahşiş olarak bıraktı.
"Kesenize
bereket, teşekkür ederim!" dediğimde, "Afiyet olsun, daha
bu bir şey değil!" dedi gülümseyerek. Arabanın
kapısını bu kez ben açtım binmesi için. Güneş
karşıdan geldiği için gözlüklerini taktı. Bu haliyle daha
güzel ve hoş bir görüntüsü olmuştu. 45 yaşında olsa da daha
genç gösteriyordu. Yüzüne hiç makyaj yapmadığı için de teni
temiz ve bakımlı kalmış, yaşlanıp
kırışmamıştı.
Eve doğru
giderken vites kolundaki elimi tuttu. Siyah güneş gözlüklerinin
arkasından bana bakıyordu, dudaklarında gülümseme vardı.
Bir süre o şekilde kaldıktan sonra çekti elini. Heyecandan ne
yapacağımı şaşırdım. Ev sahibim bana
yazılıyordu. Kadının niyeti bozduğunu
anlamıştım artık. Eve gelene kadar başka söz etmedik,
ama etmemize gerek kalmamıştı zaten.
Arabadan inerken, "Bu
gömleği giysene, üstünde görmek istiyorum. Bedenini tahmin ettim ama
uymazsa değiştirelim!" dedi gülümseyerek. "Tamam!"
dedim kontağı kapatırken. Meliha Hanım arabadan inerken ben
de bagajdaki poşetleri aldım. Önümden kısa topuklu babetleri ile
kıvıra kıvıra yürüyordu. Siyah renkli, bol ve uzun
pardesünün altında götünü sağa sola çalkalıyor, pardesünün
genişliği bunu görmeme engel olamıyordu.
Poşetleri
salona bıraktığımda karım ve Numan Bey yoktu içerde.
Meliha Hanım, "Ben yukarı çıkayım!" diyerek
merdivenlere yönelirken mutfağın bahçeye açılan
kısmına baktım. Hanife görünmüyordu orada da. Yukarı
çıktım hızlı adımlarla. Meliha Hanım yatak
odasına girmiş, kapıyı kapatmıştı.
En üst kata
çıkıp bizim odanın kapısını açmaya
çalıştım, ama kapalıydı. Hanife içerde miydi? Birkaç
defa tıklattım, "Hanife benim, açsana kapıyı, orda
mısın?" dedim. Ne olduğunu anlamaya
çalışıyordum. Derken kapı açıldı. Hanife'nin
suratı kıpkırmızıydı. "Ne oldu kız,
anlatsana, bir şey mi oldu?" dedim kapıyı kapatırken.
Hanife ağlamıştı ben gelmeden önce. "Geç otur!"
dedi yatağın üstünü işaret ederek. "O pezevenk bir şey
mi yaptı sana?" dedim kollarından tutup sarsarak. "Otur,
konuşalım!" dedi çok sakin bir sesle.
Bir şeyler
olmuştu, ama Hanife'nin bu sakinliği beni korkutuyordu...
[Tahsin]
|