İtiraflarım! (2) (Rabia 45 Y., İstanbul)
Birkaç gün sonra
akşamüstü Emine'nin evinde oturuyordum. Beraber çay içip sohbet ediyorduk.
Kapı çalındı. Gelen Tahir'di. "Nasılsın Rabia Abla?
İyi misin?" dedi. Ben de, "Sağ ol evladım, iyiyim, sen
nasılsın?" dedim. "Çok heyecanlıyım, baba
olacağım!" diye karşılık verdi. "Allah tamamına
erdirsin!" dedim nazikçe. Çocuğu olacağı için çok sevinçliydi.
"Ben artık
kalkayım!" dediğimde ikisi birden "Olmaz abla, otur beraber yemek
yiyelim!" dediler. "Çocuklar bekler beni!" dediğimdeyse, Tahir, "Hepsi
eşek kadar, biraz da kendine bak, onlar bakarlar başının
çaresine, hem isteyen olursa buyursunlar, soframızda herkese yer var!"
dedi. Bir şey diyemedim bu durumda. Emine ve Tahir masayı
hazırlarken ben de yardım ettim. Ardından beraber masaya
oturduk.
Bir ara Emine'ye
tuzluğu uzatmasını söyledim ama kızcağız beni
duymadı. Tahir hemen tuzluğu uzatıp, "Al abla!" dedi,
uzatırken elim onun eline değdi, bir saniye kadar kaldı öyle,
gözlerime bakıp gülümsedi. Benimse içim bir hoş olmuştu. Onu
düşünerek kendimi tatmin ettiğim genç adam bana dokunmuştu.
Hafifçe kızardığımı fark ettim, çok
utanmıştım. Yemekten sonra Emine çay yaptı,
çayımızı içtik. Çaydan sonra, "Ben artık kalkayım!"
dediğimde, "Nasıl istersen!" diyerek beni kırmadılar...
Başka bir
akşam kapım çalındı. Açtım, karşımda Tahir'i
gördüm. Telaşla, "Abla Emine biraz rahatsızlandı, bir bakabilir
misin?" dedi. "Tabii evladım!" deyip evlerine geçtim. Emine yatakta
yatıyordu, biraz ateşi vardı, biraz da öksürüyordu. Hamile
olduğu için ilaç vermek istemedim. Tahir'e dönüp evde ıhlamur olup
olmadığını sordum. "Bilmiyorum abla, sen bak istersen!"
dedi.
Mutfağa
geçtim, eğilmiş dolapları karıştırırken
Tahir de geldi. "Abla şurada bir şeyler olacaktı!" deyip
çekmeceleri açtı. O sırada tam yanımdaydı, sıcak
nefesini hissedebiliyordum. Elini bir anda elime attı. Ben hemen çektim.
Çok utandı, bir şey demeden çıktı. Ben de çok
utanmıştım. Yoksa bu çocuk da benden mi hoşlanıyordu?
Aman Yarabbim, böyle bir şey nasıl olabilirdi? Benim onun
hakkında düşündüklerim hep hayal olarak kalacak şeylerken, o
benimle ilgili hisler besliyor ve bunu gerçeğe dönüştürüyordu bana
dokunarak.
Ihlamuru
kaynattım, Tahir'in yüzüne bile bakmadan Emine'ye içirmesini söyleyip
evime geçtim. "Bu nasıl olabilir?" diye kendi kendime soruyordum. Emine
gebeydi ve Tahir onunla sikişmiyordu. Yani aslında Emine
sikişmek istiyor, ama Tahir istemiyordu. Galiba amsızlık
Tahir'in başına vurmuştu. Beni görünce, "Abla, abla!" diyen
adamın bana bir kadın olarak baktığını
görüyordum. Tuzluğu uzatırken elimi tutması,
bakışları, mutfaktaki dokunuşu... Demek ki bunların
hepsi bu nedenleymiş diye düşündüm. Bu şekilde içim içimi
yiyordu... Ama sonra belki de ben biraz büyütüyorum diye düşündüm,
günahını almayayım çocuğun dedim...
Bir zaman sonra
kaynanam ve eltilerimle beraber Emine'ye oturmaya gittik.
Kızcağız üzgün görünüyordu. Neyin var desek de, "Yok bir
şeyim!" deyip kestirip atıyordu. Yalnız gözünün kenarında
hafif bir morluk olduğu belliydi. Türbanı ile kapatmak istese de tam
kapatamıyordu. Yaptığı makyaj da morluğu kapatmaya
yetmemişti. Meselenin ne olduğunu anlamıştık, Tahir
Emine'yi dövmüştü. Hepimiz Tahir için, "Elleri kırılsın!"
desek de bu onların iç meselesiydi sonuçta.
Lafı
gediğine yine her zamanki densizliğiyle kaynanam koydu:
"Kızım bu sonuçta senin kocandır. Siker de döver de. Bak bize,
içimizde kocasından dayak yemeyen var mı? Benim oğullarım
bu karılarını dövmüyor mu sanıyorsun? Dövüyor, ama o
kadarı olur. Onlar sonuçta evimizin direğidir. Boş ver unut
gitsin. Güldür, dikenine katlanacaksın. Sikerken iyi de döverken mi kötü?
Şimdi sen gebesin, o da seni sikemiyor ya, bundandır
kızgınlığı..."
Emine bu sözler
karşısında çok utanmıştı. Ben de böyle laflardan
hiç hoşlanmasam da kaynanam olduğu için bir şey diyemiyordum.
Eltilerim ise bu sözlere gülerek karşılık verdiler. Gerçi
eltiler olarak bazen böyle açık saçık konuşurduk aramızda.
Çok üstünde durmadım o yüzden.
Yine bir
akşamüstü Emine'ye uğrayayım dedim. Beni içeri buyur etti.
Tahir'in gece mesaiye kaldığını ve yatak odasında
uyuduğunu söyledi. "Ben rahatsız etmeyeyim!" desem de bırakmadı.
İçeri geçtik, tatlı ikram etti. Tahir'le aralarının
düzeldiğini söyledi. Çok sevinmiştim. Derken, "Tuvalete gitmem
lazım, ben eve geçeyim!" dediğimde, "Abla Allah aşkına,
bunun için eve mi geçeceksin, git burada!" diye karşılık verdi.
"Sağ ol canım, ama büyük tuvaletim geldi!" dedim utanarak. Ama Emine,
"Abla büyük küçük, ne fark eder, git burada, kendi evin gibi kullan, utanma!"
diyerek gülünce, "İyi tamam!" deyip banyonun yolunu tuttum.
Banyo arka tarafta
yatak odasının tam karşısında kalıyordu.
Aralık olan kapıdan yatakta yatan Tahir'i gördüm. Sırtüstü
yatmıştı. Üzerinde dizlerinin üstüne gelen gri bir şort ve
atlet vardı. Şortunun üzerindeki kabarıklığı
kolayca gördüm. Yatarken yarağı sertleşmişti. Rahmetli
kocamın da çoğu zaman uykusunda yarağının
sertleştiğini bildiğim için garipsemedim bunu, ama
utancımdan kızardım.
Banyoya geçtim.
Kapının kolu bozulduğu için kasaya çaktıkları küçük
bir çivi ve çengelle kapanıyordu. Ben de o şekilde kapattım.
Eteğimi kaldırıp külotumu indirdim, klozete oturdum. Öğlen
yediğim nohuttan dolayı içimde biriken gaz birden yoğun bir
sesle çıkınca utancımdan ne yapacağımı
şaşırdım. İçimden (Keşke eve gitseydim!) dedim
ama artık iş işten geçmişti. Hemen karşı odada
yatan Tahir acaba bu sesi duymuş mudur diye düşünmeden edemedim.
Aklıma Tahir
gelince şortunun altında kabaran erkekliği de geliverdi
kendiliğinden. Onunla sikmişti Emine'yi onca zaman. Onunla gebe
bırakmıştı. Bir taraftan tuvaletimi yapıp bir taraftan
onu düşünüyordum. Aklım gidip geliyordu. Ne kadar ayıp ne kadar
günah olduğunu bilsem de kendime, nefsime hakim olamıyordum.
Banyonun
kapısı klozetin tam karşısında kalıyordu.
Kapının üst kısmı buzlu camdı, arkasında bir
hareket olduğunu sezdim, bir gölge geçer gibi oldu. Acaba Emine'mi
geçmişti kapının önünden? Tuvaletimi yapmış
kalkacakken kapının anahtar deliğinde bir hareket gördüm bu kez.
Anahtar deliğinden yansıyan ışık kaybolduğunda
aklım başımdan gidecek gibi oldu. Kapının
arkasındakinin Tahir olduğunu anladım. Beni gözetliyor, daha
doğrusu röntgenliyordu. Elim ayağım titremeye başladı.
Yerimden kalkamıyordum. Belden aşağım çıplaktı.
Birkaç kez
öksürdüğümde anahtar deliğindeki göz kayboldu, ışık
yeniden yansımaya başladığında rahatladım. Hemen
kalktım. Sifonu çekip ellerimi yıkadım. Üstümü
başımı düzelttikten sonra çıktım banyodan. Yatak
odasının kapısı yine aralıktı ama aralık
daralmıştı. Bu da Tahir'in beni izlediğinin
kanıtlarından biriydi. Serçe parmağım kadar olan
aralıktan baktığımda Tahir'in gözleri kapalı halde
elini şortunun içine sokmuş yarağını
okşadığını görünce kıpkırmızı oldum.
Emine'ye teşekkür edip evime geçtim. Çok utanmıştım.
Artık Emine'ye gitmemeye karar verdim.
Ertesi akşam
yan daireden bağırma çağırma sesleri geldi. Ama
onların kendi işidir deyip karışmadık. Sabah erkenden
Emine geldi. Ağlıyordu. Yüzünde yine şişlik ve morarma
vardı. Israrlı sorularıma hıçkırarak
ağladığından cevap veremiyordu. "Aranızda bir şey
mi oldu? Anlat kızım, belki bir çaresini buluruz!" diyordum sürekli.
Sonunda ağlamaları azalınca konuşmaya başladı.
Konuştukça kızarıyordu. O anlattıkça benim de hayretten
ağzım açık kalıyordu.
Emine, Tahir'in
kendisiyle ilişkiye giremediği için çok sinirli ve kızgın
biri olup çıktığını, her şeye çok çabuk
öfkelendiğini söyledi. Sonra dün akşam Tahir'in, "Madem gebesin ve
önden seninle olamıyorum, o zaman seni arkadan yapacam!" dediğini ve
üzerine saldırdığını söyledi. "Arka ne
kızım?" deyince Emine daha da kızarıp
fısıltılı bir sesle, "Şey işte abla, anla yani,
arkamdan, götümden!" dedi. Elimi ağzıma götürüp "Hiiii!" deyiverdim. "Vay
alçak, namussuz herif; bunu da mı yaptı sana?" dediğimde, Emine,
yapamadığını kendisinin karşılık
verdiğini, bunun üzerine kendisine vurmaya
başladığını, ama gebe olduğu için de fazla
dövmeden bıraktığını söyledi.
Tahir o akşam
dışarı çıkmış ve eve dönmemişti.
Gösterdiğim tepkiye rağmen ben de rahmetli kocamla birkaç kez 'Götten'
ilişkide bulunmuştum zamanında. Daha doğrusu denemelerimiz
olmuştu. Hatta kocamı buna ikna eden ben olmuştum.
Aybaşlarımda ve gebe olduğum dönemlerde isterse benimle 'Götten'
ilişkiye girebileceğini söylemiştim. Ancak kocam dini bütün bir
adam olduğu için birkaç seferin ardından vazgeçmiş ve daha sonra
konusu bile açılmamıştı aramızda.
Taşınmış
olan ortanca kayınımın karısı Pembe ile 'Götten'
ilişkiye girdiğini de kaynanam söylemişti bana. Zaten ona da
söyleyen Pembe idi. Pembe dört elti içinde en tutucu ve dindar
olanımızdı, ama buna rağmen kocası ile 'Götten'
ilişkiye giriyordu. Bunun için bir hocadan icazet
aldıklarını, doğum kontrol yöntemi olarak bunu
yaptıklarını söylemişti kaynanama. 5 çocuk annesi bir
kadın olarak daha fazla hamile kalmamak için kocası ile 'Götten'
ilişkiye giriyordu kendi rızasıyla.
Kızcağız
evliliği ile ilgili benden yardım istiyordu, ama ben ne yapabilirdim?
Hem Tahir'in benimle ilgili düşünceleri ortadaydı. Aileme bunu açsam
kan dökülürdü. "Kızım, iyisi mi siz konuşup anlaşın
aranızda, beni katmayın işinize!" dedim. Emine bozulmuştu
sözlerime, ama yapacağım başka bir şey yoktu.
Kısa bir
zaman sonra Emine kendi annesinde kalmak için İzmit'e gitti. Tahir evde
yalnızdı. Kendi başına gidip geldiğini görüyordum
kapı deliğinden baktığımda. Ona görünmek istemiyordum
çünkü. Ancak bir Cumartesi akşamı oğlum Burak yanında Tahir
ile geldi. "Anne, Emine yenge olmadığı için Tahir abim
özlemiştir ev yemeğini, onun için yanımda getirdim!" dedi. Tahir
Burak'ın yanında sessizce ayakta duruyordu. Bana bakmamaya
çalışıyordu tabii ben de ona.
Misafir
olduğu için, hele de oğlumun yanında bir şey diyemedim.
Beraber akşam yemeği yedik. Biraz da baklava açmıştım.
Burak bir tabağa baklava koydu, giderken Tahir'e, "Al abi, evde de yersin!"
dedi. Tahir, "Çok teşekkür ederim, tabağınızı
yarın getiririm!" dedi ve evine geçti.
Ertesi gün
Pazar'dı. Bizim köyün derneğinin pikniği vardı.
Binadakilerin hepsi o gün pikniğe gitmişti. Benimse sabah
uyandığımda başım fena ağrıyordu. O nedenle
çocuklarımın tüm ısrarlarına rağmen gidemedim. O gün
koca binada tek başımaydım. Ama yan dairede Tahir'in de
olduğunu unutmuştum. Saat 11:00 gibi kapım çalındı.
Çekyatta uzanmıştım. "Kim o?" dedim. "Abla benim, Tahir!"
deyince, (Allah Allah ne istiyor şimdi bu?) diye geçirdim içimden.
"Ne oldu Tahir?"
diye sorunca, "Abla tabağı vereceğim!" dedi. "Tamam Tahir, ben
sonra alırım, biraz hastayım, kusura bakma!" dedim. "Abla, çok
kısa, bir sözüm var, hemen gideceğim!" dedi
karşılığında. Meraklanmıştım,
istemeyerek de olsa kapıyı açtım. Tahir elinde tabakla
karşımdaydı. Ayıp olmasın diye içine birkaç parça
meyve koymuştu. "İçeri geçebilir miyim?" dedi nazikçe, "Tabii!"
dedim.
Biraz önce
uzandığım çekyata oturdu. Gözlerimin içine bakarak, "Abla senden
özür dilerim, Emine'yi kendi kızın gibi seversin. Ben ona biraz kötü
davrandım!" deyince, "Yok oğlum, siz iyi olun, anlaşın
yeter!" dedim. Bunları bana niye anlatıyordu ki?
Şaşırmıştım. Tabak halen elindeydi. "Ha kusura
bakma, unuttum onu!" deyip tabağı almak için elimi uzattım, o sırada
aynen tuzluk olayındaki gibi elimi tuttu. Birkaç saniye boyunca da
bırakmadı. "Tahir sen gitsen iyi olur!" dedim.
Sessiz kaldı
önce, sonra da, "Özür dilerim!" diyerek ayağa kalktı, kapıya yöneldi.
Mutfağa geçip tabağı tezgaha koymuştum ki arkamdan belime
sarıldı. "Ne yapıyorsun? Bırak beni!" dedimse de
bırakmadı. Sağ eliyle ağzımı kapatıp, sol
eliyle de bileğime bastırmaya başladı, canım fena
yanıyordu. O sırada, "Amına koyduğumun kaltağı,
karım senin yüzünden annesine gitti. Hep sen akıl verdin,
dolduruşa getirdin onu. Şimdi senin cezanı verecem!" diyordu
durmadan.
Çok korkuyordum.
Tahir'in kollarının arasında çırpınıyordum, ama
hiçbir şey yapamıyor, sesimi çıkaramıyordum. Tahir beni
mutfaktan sürükleyerek yatak odama getirdi. Binada kimse
olmadığından yardım edecek kimsem de yoktu. Çaresizce kendi
başıma kurtulmaya çalışıyordum. Tahir'in
ağzımdaki elini ısırınca bir feryat kopardı, ama
arkasından şiddetli bir tokat yüzümde patladı. Neye
uğradığımı şaşırmıştım.
Arkasından bir ikinci tokat daha attı. Yanağımdan
çıkan ses odanın içinde çınlıyordu,
kulağımın zarı patladı sandım. Bu iki
tokadın ardından Tahir beni yatağa fırlattı.
Perdeler çekili
olduğundan içerisi biraz karanlıktı. Yatağın üzerine
sırt üstü düştüm. "Kurban olayım, ne istiyorsun? Ben bir
şey demedim karına, ben bir şey yapmadım!" dediysem de o
yine, "Şimdi sen görürsün!" diyordu. O sırada pantolonun kemerini
çözdü ve çıkardı. Kemeri sağ eline sıkıca sardı
ve ben ne olduğunu anlayamadan bana bununla vurmaya başladı.
Böyle bir acıyı daha önce duymamıştım. Kocam beni
kaynanamın dediği gibi bazen dövmüştü, ama böyle bir
işkence yapmamıştı.
Deri kemer üzerime
her seferinde daha büyük bir hınç ve şiddetle iniyordu. Bense
ellerimi başıma koymuş, "Yapmaaa, yapmaaa!" diyebiliyordum
sadece. Başımı koruyordum ama vücudum açıkta
kalmıştı. Sırtıma, götüme, memelerime,
bacaklarıma şiddetli darbeler iniyordu. Tahir ise aynı
kocamın beni sikerken çıkardığına benzer şekilde
bir domuz gibi homurduyordu. Bu dayak sonucu sesim gittikçe
kısıldı. Gücüm kalmamıştı, Tahir ise vurdukça
vuruyordu.
Sonunda o da
yorgunluktan olacak ki durdu. Bense ellerim başımın üzerinde
hüngür hüngür ağlıyordum. Kendi yatak odamda bir adam tarafından
dövülüyordum ve yardım edenim yoktu, çaresizdim. Tahir elindeki kemeri
yere fırlattı ve üzerindekileri çıkardı. Tamamen
çıplak kalmıştı. O sıra ellerimi başımdan
çekmiş ona bakıyordum. "Ne yapıyorsun, dur, ne oluyor?" dememe
rağmen, Tahir önünde kabaran yarağı ile karşıma
dikilmişti. Bir anda üzerime çullandı. Her halde 100 kilo civarı
vardı, bense 70 kilo idim. Bir şey yapamıyordum.
Altımda kendi
diktiğim uzun ve geniş krem eteğim vardı, üzerini pullarla
süslemiştim. Üstüne ise mor renkli uzun kollu bluzumu giymiştim.
Aslında bu bluz büyük kızımındı. Ama o gün benim
üzerimdeydi. Bana biraz dar geliyordu. O nedenle vücudumu sıkıca
sarmıştı. İri memelerim böylece daha da ortaya
çıkmıştı. Hafif bir göbeğim vardı ve bunu da
belli ediyordu. Başımda ise siyah, kenarları işlemeli türbanım
vardı, kapı çalınca omuzlarımı ve memelerimi örtecek
şekilde aceleyle bağlamıştım.
Başımdaki
türbanımı çekip çıkardı önce. Belime inen uçlarından
beyazlamış kahverengi saçlarım açığa çıkarken bir
anda elini bluzuma attı ve iki eliyle cart diye yırttı. Bir hayvan
gibi bluzu parçaladı ve kollarımdan çıkarıp attı.
Şimdi sadece kırmızı renkli kenarları dantelli
sutyenimle kalmıştım. Onu da bir hayvan gibi elleriyle
koparınca memelerim kendilerini tutan set yıkılmış
gibi sallandılar. Kocamın öpmeye, emmeye, yalamaya doyamadığı
ve 4 çocuğumu emzirdiğim memelerim şimdi yabancı bir
adamın önünde ortadaydı.
Bacaklarımla
kurtulmaya çalışıyordum, ama Tahir bir heyula gibi üzerime
çıkmıştı. Derken suratıma bir tokat daha vurdu.
Gözlerimde şimşekler çaktı. Ben artık yarı baygın
gibiydim. Olanlar karşısında çaresiz yatakta yatıyordum.
Tahir türbanımla ellerimi arkadan sıkıca bağladı.
Sonra etekliğimi vahşice göbek hizamdan tutup yırttı ve
parçalayıp attı. Şimdi altımda kırmızı
renkli, kenarları dantelli külotumla kalmıştım. Sutyen ve
külotumu takım giyme gibi bir hastalığım vardı.
Çıplak ve bir gün bile güneş görmemiş beyaz vücudumda kemer
darbelerinin izlerini görebiliyordum.
Tahir
kalçalarımı ve bacaklarımı elleriyle okşamaya
başladı. "Vay orospu, sende benim Emine'den daha iyi mal
varmış!" dedikten sonra dişlerini memelerime attı. Hayvan
gibi ısırıp emmeye başladı. Kanatırcasına
ısırıyordu, canım yanıyordu ama bir şey
yapamıyordum. Memelerimin ön kısmı hafif kahverengi ve çay
tabağı altı büyüklüğündeydi. Bu tabağın
ortasında ise iki iri erik tanesi gibi meme uçlarım duruyordu ve
şimdi Tahir bu erikleri dalından koparacakmışçasına
ısırıyordu.
Dişlerini
memelerimden çekip hafif tüylü göbeğime dilini koydu ve yalamaya
başladı. Gıdıklanıyordum, çünkü böyle bir şey
daha önce olmamıştı. Kocamın hiç böyle bir huyu yoktu.
Duvardaki saat 11:30 idi ve çocuklarımın gelmesine daha çok
vardı. Bu işkencenin bitmesi için yalvarıyordum, ama
duyanım yoktu.
Tahir sonra dili
ile külotumun üzerinden amımı yalamaya başladı. O sabah
çocuklarım gittikten sonra duş almıştım belki baş
ağrım geçer diye, ama faydası olmamıştı ve o
arada etek tıraşımı da olmuştum. Zaten her hafta
olurdum. Yani amımda tek bir kıl tanesi bile yoktu. Amım o sabah
kaymak gibiydi ve bu kaymağı tatmak Tahir'e nasip olacaktı.
Daha sonra
külotumu dişleriyle kenarlarından ısırmaya
başladı. Kasıklarıma dilini sürüyor, yalıyordu; bu ise
tarif edemeyeceğim şekilde beni tahrik ediyordu. Bunlar benim için
yeni şeylerdi. Ellerini memelerimde ve göbeğimde gezdiriyor,
kasıklarımı emiyor ve yalıyordu.
Bir anda büyük bir
hınçla külotumu kopardı. Küçük külot bir kağıt mendil gibi
Tahir'in ellerinin arasındaydı. Külotumu kokladı, şampuan
ve hafif bir parfüm koktuğunu biliyordum, çünkü temiz kalmak için
kasıklarıma da parfüm sıkardım. Tahir kendinden geçmiş
bir haldeydi.
"Abla sende ne mal
varmış be, niye sakladın onu benden?" dedi sırıtarak.
"Yapma Tahir, sen de benim evladımsın, yapma, bırak tüm bunlar
aramızda kalsın, kimseye söylemem, yeter artık bırak!"
dedimse de, "Neyi yeter lan sürtük, senin yüzünden karım evden gitti, ben
şimdi kimi sikecem o olmayınca, ha kimi, tabii ki seni!" dedi pis
sırıtmalar eşliğinde.
Ağlamaya
başladım. Tahir bu arada üzerimden kalktı,
yarağının sertleşip kalktığını gördüm.
Yarağı kocamınkinden daha büyük ve kalındı. Kocam iri
yarı bir adamdı, Tahir ondan uzun ve zayıf kalıyordu, ama
buna rağmen yarağı daha büyüktü. Eline tükürüp
yarağını sıvazladı. Sonra da belimin altına bir
yastık koydu. Bacaklarımı iki eliyle yana doğru iyice
açtı ve ayak bileklerimden tutarak kaldırdı. Şimdi uzun
beyaz bacaklarım tavana doğru dikilmişti. Başımı
iki yana, "Yapma, yapma!" diyerek sallıyordum, ama nafile.
Tahir kalkan yarağını iyice
belirmiş tüysüz amıma bir anda soktu. "Ağğhhh!" diyebildim;
çıkardı ve tekrar soktu, tekrar, "Ağğhhh!" diye
bağırdım. Sonra yarağını amıma dibine kadar
sokup çıkarmaya başladı. Her seferinde vahşi bir
şekilde gülüyordu, bense acı çekiyordum. Bu salatalığa veya
kabağa benzemiyordu. Böylesini yememiştim. Amımın içine
biber sürülmüş gibiydi. Kupkuru amım Tahir'in yarağını
almakta zorlanıyordu.
Tahir bir süre
sonra daha hızlı ve sert sikmeye başladı. Her bir yarak
darbesiyle memelerim bir aşağı, bir yukarı löpürdüyordu.
Yatak kırılacakmış gibi sallanıyordu. Acıdan
kıvranıyordum. Tahir ise benim acı haykırışlarımdan
daha da keyif almış gibiydi. İyice köklemeye başladı.
Taşaklarına kadar amıma sokuyordu yarağını.
Yanıyordum resmen acıdan.
Tahir bu kez
ayaklarımı tutmayı bıraktı. Bir
bacağımı altına aldı, diğerini omzuna koydu.
İki bacağımı koparacakmışçasına
ayırıyordu. Amım tabak gibi ortadaydı.
Yarağını amıma tekrar köklemeye başladı. Bu sefer
yatak başından elleriyle destek alarak amıma daha çok
yükleniyordu. Yatak acayip şekilde gıcırdıyor,
zangırdıyordu. Binada biri olsa giriş kapısından bile
duyabilirdi. Hayatımda hiç böyle sikilmemiştim. Bir hayvan gibi
ırzıma geçiliyordu. Sadece acı acı kıvranıyor,
dudaklarımı ısırıyordum. Tahir ise adeta intikam
alır gibi daha fazla, daha fazla zorluyordu. Amım
yırtılacak gibiydi.
Kasıklarım
ter içinde kalmıştı. Tahir'in yarak darbeleri
kasıklarımda şiddetli ses patlamaları yapıyordu.
Odanın içi 'Şlap şlap şlap!' sesleri ile
yankılanıyordu. Tahir'ın altında iki büklüm olmuş, can
çekişiyordum resmen. Boşalmaya yaklaştıkça daha
hızlı sokup çıkarıyordu yarağını. Ellerimi
iki yana açmış yataktan sıkıca tutunmaktan başka çarem
kalmamıştı. İri memelerimin sallanışlarını
seyrediyordum.
Bir zaman sonra,
"Ağğhhh, ağğğhhh, ohhh!" diye diye amıma
boşaldı. Amımın içine sanki itfaiye hortumuyla su
tutulmuş gibiydi. Bir dere gibi Tahir'in dölleri amımdan
kasıklarıma ve yatağıma akıyordu. Boşalma
sonrası Tahir'in nefesi kesilir gibi olmuştu, hızlı
hızlı nefes alıp veriyordu. "Rabia abla, Emine'yi o kadar siktim
ama hiçbirinde şimdiki gibi zevk almadım!" dedi. Bense
uğradığım şok karşısında
donakalmış, konuşamıyordum.
Tahir üzerimden
kalktı. Tuvalete gitti, işediğini duydum. Yatakta ağrı
ve sızı içinde yatıyordum. Tahir tekrar geldi, kağıt
peçete getirmişti. Yarağını, amımı ve
kasıklarımı peçete ile sildi. Yatağımın üzeri ter
ve döl ile dolmuştu. Yıllar sonra yatağımda tekrar
sikilmiştim, ama bu kez sikicim kocam değil, hayallerimi süsleyen
genç bir adam olmuştu...
[Rabia]
|