|
Arkadaşımın Karısına Hülle! (1) (Sinan 42 Y., İstanbul)
Çocukluktan
arkadaşım Ramiz ile bir tesadüf sonucu yıllar sonra
karşılaştım. İlkokuldan mezun olduktan sonra
başka bir ilçeye taşınmıştık, eski mahallemle
bağım kalmamıştı. Aradan nerdeyse 30 yıl
geçmişti. Ramiz amcasının ve babasının izinden
gitmişti. İlahiyat okumuş, özel bir kursta din
öğretmenliği yapıyordu. O günden sonra Ramiz ile haftada en
azından bir kez telefonlaşmaya, Sosyal Medya üzerinden görüşmeye
başladık. Evliydi ama Sosyal Medya sayfasında karısının
tek bir fotoğrafı bile yoktu. Oysa kendisinin yüzlerce
fotoğrafı ve videosu vardı. Dünya görüşü olarak
birbirimizin zıddıydık ama ne de olsa çocukluğuma ait bir
hatıraydı Ramiz. Beraber az oynamamıştık. Evlerine çok
girip çıkmıştım, rahmetli annesinin yemeklerini az
yememiştim.
Birkaç ay sonra
evine davet etti. "Yarın akşam gel, sohbet, muhabbet ederiz!" deyince
teklifini kabul ettim. Ramiz de artık başka bir semtte oturuyordu,
beni dostça karşıladı. Karısının adı Huriye
idi. Ramiz'den çok daha gençti. Uzun boylu ve kapalı, tesettürlü ama güzel
bir kadındı. Soğuk bir şekilde, "Hoş geldiniz!"
dediğinde, "Hoş bulduk!" diyerek elimi uzattım, ama elim havada
kaldı. (Ulan salak din hocasının karısına el
uzatılmaz tabii ki!) dedim içimden. Ramiz bozulur gibi oldu ama belli
etmek istemedi. Ben Ramiz ile salona geçerken karısı başka bir
odaya girdi. O akşam çay, tatlı ve meyve ikramını Ramiz
kendisi yaptı. Karısı yanımıza hiç uğramadı.
10 yıl evli
kaldıktan sonra boşanmıştım, 2 oğlum vardı,
anneleriyle kalıyorlardı. Ramiz 5 yıldır evli olmasına
rağmen çocuğu olmamıştı. Problemin kimde olduğunu
sorduğumda net cevap vermek yerine kaçamak sözlerle geçiştirdi.
"Doktora hiç gittiniz mi, bunun artık tedavisi var sonuçta."
dediğimdeyse, "Ben pek inanmıyorum tıbba, Allah vermeyince
vermiyor!" dedi. Üniversite mezunu, eğitimli bir adamdı ama
sofuluğu hepsinin önündeydi.
Ben yine de
doktora gitmelerini tavsiye ettim. Eski baldızım uzun yıllar
tedavi gördükten sonra hamile kalmış, anne olmuştu.
İsterlerse onların gittikleri doktordan randevu alabileceğimi
söylediğimde, "Gerek yok, sağ ol!" diyerek istemedi. Gece boyu
yaptığımız sohbette Ramiz ara ara laf sokup durdu. Kendisi
gibi dini yönü kuvvetli biri olmadığım için böyle
davranıyordu. Hoşlanmadım hareketlerinden, ama yine de sesimi
çıkartmadım ayıp olmasın diye. Ancak o günden sonra Ramiz'i
aramadım. O beni aradı birkaç kez. Soğuk soğuk
yaptığım konuşmalara karşın o gayet
sıcakkanlı konuşuyordu. Hatta yine davet etti beni. "Bu sefer
yemek de yeriz!" dediğinde kibarca teklifini geri çevirdim. Ondan sonra da
uzun bir zaman aramadı.
Ama altı ay
kadar sonra bir akşamüstü aradı. Sesi
sıkıntılıydı. "Ne oldu, hayırdır?" diye
sorduğumda karısından boşandığını
söyledi. Benim için ufak çaplı bir şoktu bu söylediği. "Ciddi
misin, ne oldu peki?" dediğimde, "Oldu artık, yapacak bir şey
yok!" dedi. Karısının babasının yanına
taşındığını, kendisinin de evde
kaldığını söyledikten sonra benimle konuşmak
istediğini, çok sıkıntılı olduğunu, kabul edersem
çok sevineceğini ekledi.
Böyle bir durumda
onu yalnız bırakmak istemedim. "Tabii ki gelirim, ne demek!" dedim.
Hemen o akşam Ramiz'in yanına gittim. Sesindeki
sıkıntı yüzüne de yansımıştı,
zayıflamış gibiydi. "Kavga mı ettiniz, niye
boşandınız, nedir sebebi?" diye sorduğumda, "Derin mesele.
Bir sürü sebep var aslında ama en önemlisi çocuğumuzun olmaması.
Allah bize bir evlat nasip etmedi. Çok istedik ama olmadı. Sık
sık tartışıyorduk bu yüzden. En son
tartışmamızda daha fazla dayanamayıp üçüncü defa
boşadım. Evden kovdum, babasının yanına gönderdim!"
diye karşılık verdi.
"Resmi olarak
boşanmadınız mı yani?" diye sordum,
şaşırmıştım. Ramiz başını
kaldırıp, "Benim için resmi nikahın bir önemi yok, formalite
icabı yapılan bir şey. Dini nikah olmadan evlilik olmaz, bizim
de nikahımız düştü, artık evli değiliz!" dedi. Ramiz
sandığımdan daha sofu bir adamdı.
Beni salonda
bırakıp mutfağa gitti. İki bardak çayla döndü.
Boşanmıştı ama yaptığına pişman
olduğu her halinden belliydi. O da sanki ne düşündüğümü
anlamış gibi, "Huriye'yi boşadım boşamasına ama
pişman oldum. Bir hata ettik, nefsimize yenildik, şeytana uyduk.
Arayıp konuştum, pişman olduğumu söyledim, o da benim gibi
pişman, barıştık. Anlayacağın o da dönmek
istiyor..." dediğinde, araya girip, "Ne güzel işte, dönsün, madem
barıştınız daha ne diye üzülüyorsun?" dedim.
Ancak Ramiz bana
öyle bir baktı ki küfreder gibiydi. "Ah benim güzel arkadaşım,
her şey o kadar kolay olsa keşke. Dini meselelerde zayıf
olduğun gene belli oldu. Bir hata ettik, boşadık
karıyı ama geri almanın da şartları var. Kendine göre kuralları, kaideleri var. Üç talakla boşadım ben Huriye'yi.
Şimdi yeniden benimle evlenmesi doğru değil, helal olmaz.
Yeniden nikah yapsak bile o nikah geçerli olmaz. Huriye'nin önce başka
biriyle evlenmesi, ondan boşandıktan sonra benimle evlenmesi gerekli.
Öbür türlü hemen nikah yapamayız!" dediğinde
şaşkınlığım daha da arttı. "Nasıl yani,
yenge önce bir adamla evlenecek, ondan boşanırsa seninle evlenecek
öyle mi?" diye sordum emin olmak için.
Ramiz
başını sallayarak, "Aynen dediğin gibi, önce birini bulup
evlenecek, nikah kıyılacak, ondan da boşandıktan sonra
benimle evlenecek. Öbür türlü evlenemeyiz. Seni de bunun için
çağırdım zaten!" dediğinde olduğum yerde
kıpırdadım ister istemez. "Ne demek bu, nasıl yani?" diye
sorduğumda, "Şey, senden Huriye ile evlenmeni istiyorum!" deyince
göğsüme ayı oturmuş gibi oldu. "Ne demek bu Ramiz, nasıl
iş bu dediğin, tövbe tövbe!" dediğimde, kalkıp yanıma
oturdu.
Elini dizime
koyup, "Beni dinle, bunun dinen böyle olması gerekiyor.
Arkadaşım olarak da senden yardım istiyorum. Huriye ile aranda
dini nikah yapılacak, bir zaman onunla evli kalacaksın, ondan sonra
da boşanacaksın. O zaman Huriye benimle evlenebilir. Şeyhimle
konuştum, bunun başka yolu yok. Huriye Şeyhimin
kızıdır. İşin kötü tarafı da o zaten. Cemaat
içinde duyulur edilirse Şeyhim de ben de insan içine çıkamayız.
Cemaat içinden biri olmaz. Kimsenin tanımadığı,
bilmediği biri lazım bize. Şeyhim ehli namus, feraset sahibi,
düzgün birini bulmamı istedi benden. Ben de seni seçtim. Ayrı
dünyaların insanı olsak da etrafımda güvenebileceğim
başka kimse yok. Senden Allah rızası için yardım
istiyorum!" dedi. Sözleri biterken hafiften ağlıyordu, gözleri
nemlenmişti.
"Hülleci mi
olacağım yani?" dediğimde ise birden coşup ellerini
kaldırdı havaya ve "Tövbe haşa, tövbe haşa!" dedi sert bir
sesle. "Hülle sonradan uydurulan bir şey, öyle bir şeyin dinde yeri
yoktur. Tövbe de Sinan, günaha girme. Bu hülle değil, gerçek bir nikah
olacak. Şeyhimin belirleyeceği bir süre boyunca Huriye ile evli
kalacaksın, ondan sonra da boşanacaksın. Başka yolu, çaresi
yok bu işin. Ama Hülle deme sakın, günaha girme!" dedi.
İlk andaki
coşkulu hali kaybolmuş yeniden sakinleşmişti. Ramiz beni
ikna etmek için dil döküp durdu bir süre. Unuttuğum, çocukluğumuza
dair anılarımızı anlattı. İki elimi hararetle
tutmuş ağlamaya başlamışken sonunda yelkenleri suya
indirip, "Tamam tamam, yeter artık ağlama, yapacağım, ne
istersen yapacağımé" dedim. Sıkı sıkı
sarıldı boynuma, hatta elimi bile öpmeye kalktı ama izin
vermedim. O gece yapılacak nikahla ilgili konuşup anlaştık.
Nikahı Şeyhim dediği kayınbabası kılacaktı.
İki de şahit getirecekti. Nikahın gününü ve saatini
kararlaştırdık.
Ertesi hafta Cuma
öğleden sonrası için izin aldım. Ramiz beni arabasıyla
işyerinin oradan alıp Şeyhin evine götürdü. Fatih'te iki
katlı, eski ahşap bir evin önünde durduk. Arabadan inecekken Ramiz
ceketinin cebinden 1.000 Dolar çıkarıp uzattı. "Bu ne böyle?"
diye sorunca, "Bunu mehir olarak geline vereceksin!" dedi. Pek anlamadım
ama parayı cebime koydum.
Kapıyı
üstünde uzun bir hırka olan genç bir adam açtı. Eliyle
gösterdiği odaya geçtik. Yerdeki minderlerin üzerinde yaşlı,
kafasında sarık olan çember sakallı bir adam vardı. Gri bir
şalvarla gene gri bir hırka vardı üstünde. Yerinden kalkmadan
elini uzatınca Ramiz atıldı, önünde diz çöküp elini öpüp
başının üstüne koydu. Ben de aynısını yaptım
gayriihtiyarî. Şeyh denilen adamın yanında birisi daha
vardı. Şahitti anlaşılan. Adam oldukça sessizdi,
şaşı gözleriyle beni süzüyordu. Bize kapıyı açan genç
de gelip karşımıza oturduğunda Şeyh beni tanımak
için sorular sordu, ben de kendimce doğru olduğuna
inandığım yanıtlar verdim.
Cevaplarım
kendisini pek tatmin etmemiş gibi görünüyordu, ancak Ramiz, "Ben kefilim
Şeyhim, Sinan kardeşime her türlü kefilim!" deyince, Şeyh,
"Tamam o zaman. Huriye'yi çağırın gelsin!" dedi. Bize
kapıyı açan genç fırlayıp odadan çıktı. Az sonra
merdivenlerden ayak sesleri geldi. Gencin ardından Ramiz'in
boşandığı karısı, benimse karım olacak
Huriye Hanım içeri girdi. Etekleri yeri süpüren uzun siyah bir çarşaf
giymişti. Elleri ve yüzü bile kapalıydı, sadece küçük bir
aralıktan gözleri görünüyordu.
Şeyhin yani
babasının işaretiyle yanıma oturduğunda Ramiz odadan
çıktı. Şeyhin huzurunda nikahımız
kıyıldı, adamla genç şahitlik yaptı. Şeyh, "Mehir
olarak ne vereceksin?" deyince Ramiz'in verdiği parayı
çıkarıp uzattım. Şeyh parayı kızına yani
karıma vermemi istediğinde ona uzattım. Siyah eldivenli elini
uzatıp çekinerek aldı parayı. Sonrasında şahitler ve
Huriye Hanım odadan çıktılar. Şeyh ile baş başa
kalmıştım.
Bana Huriye
Hanım ile en az 3 ay boyunca evli kalmam gerektiğini
söylediğinde, "Nasıl isterseniz!" dedim. İşim
bitmişti, nikah da yapılmıştı. "Bana müsaade, elinizi
öpeyim!" diyerek yerimden kalkmak istediğimde, "Nereye?" dedi geriye
yaslanarak. "Gidiyorum, nikah yapıldı ya?" dediğimdeyse, "Bu
iş böyle olur mu yahu, Allah'ı mı kandırmaya
çalışıyorsun sen? Ramiz seninle konuşmadı mı?"
dedi sinirlenmiş gibi.
Boş boş
baktığımı görünce, "Bu öyle basit bir şey değil,
sen anlayamamışsın durumu. Sen şimdi benim
kızımla evlendin, gerçek bir evliliktir bu. Gerçek evliliklerde ne
olur? Karı kocanın vazifeleri vardır. Görevleri vardır. En
az 3 ay boyunca Huriye ile evli kalacaksın, bu gerçek bir evliliktir. Sen
anlayamadın mı" dedi sakallarını çekiştirirken.
"Valla kusura
bakmayın, tam anlayamadım. Nikah oldu, tamam. 3 ay sonra da
boşanacağım kızınızdan. O süre boyunca ne olacak
yani, nasıl bir şey bu anlamadım ki?" dediğimde Şeyh
oflayıp pufladı. Elindeki kehribar tespihi çekerken, "Bak
evladım, sen belli ki dini hükümler konusunda zayıfsın.
Olabilir. Herkes bizim gibi olacak değil elbette. Senin
anlamadığın şey bu gerçek bir evlilik, bunu çözemedin mi?
Karı koca aynı evin içinde yaşayacaksınız, aynı
sofradan yiyeceksiniz, aynı yatağı
paylaşacaksınız!" dediğinde beynimde şimşekler
çaktı birden.
"Nasıl yani,
bu nasıl iş Hocam? Kızınızla ben, yani, öyle şey
olur mu, o Ramiz'le evlenmeyecek mi?" dedim. Şeyh sakalların
örttüğü ağzında parlayan dişleriyle gülümsedi,
"Evladım, Ramiz'le evlenecek ama bunun zamanı var. O zamana kadar da
seninle evli kalacak. Belli ki Ramiz sana utandığı için
anlatamamış durumu. Sen şimdi Huriye ile gerçekten evlendin,
gerçek birer karı koca oldunuz. Bundan sonra en az üç ay boyunca sen
nereye Huriye oraya, anladın mı? Şimdi karını al,
evine götür. Karı koca ne yaparsa nasıl yaşarsa sen de onu yap,
öyle yaşa!" dedi. Bir şey dememe izin vermeden de eliyle
çıkmamı istedi.
Odadan
çıktığımda Ramiz yan odada sandalyede oturuyordu. Beni
görünce ayağa kalktı, "Ne oldu, ne konuştunuz?" diye sordu elimi
tutup. Fısıltılı bir sesle, "Ya Ramiz, senin Şeyhin
bir şeyler dedi ama benim kafam almadı. Bak şimdi kardeş,
ben senin karınla evlendim!" dediğimde sözümü kesip, "O artık
senin karındır!" dedi. "İyi tamam, öyle olsun. Şimdi
evlendim ben, adam diyor ki bana al karını götür, siz artık
karı kocasınız diyor. Bu nasıl iş Ramiz?" dedim
dişlerimi sıkarak.
"Evet, doğrudur. Huriye ile sen karı
koca oldunuz. Bu gerçek bir nikahtır. Ben sana söyleyemedim. Hem
utandım hem de belki sen biliyorsundur diye sözünü etmedim. Şeyhimin
dediği gibi en az 3 ay boyunca evli kalacaksınız, bu işin
kuralı bu!" dediğinde onu sarstım. "Ulan geri zekalı, adam
aynı yatağı paylaşacaksınız dedi bana, bu ne
demek, nasıl iş böyle?" dediğimdeyse yüzüme bakmadan, "Sinan bu
işi daha fazla uzatma, kurallar açık, Şeyhim sana söylemiş,
ne denmişse onu yapacaksın. Huriye yukarıda, onu alıp evine
gidebilirsin!" dedi.
"Ulan oğlum,
ben bunu göstermelik bir şey sanıyordum, şimdi nasıl onu
alıp eve götüreyim. Benim çocuklarım geliyor eve, onu görürlerse ne
olacak? Hem sen nasıl bir adamsın lan? Karın benimle yatacak
diyorum sana? Pezevenklik mi yapıyorsun sen?" dedim sinirle. Ramiz
sağ elini ağzımın üstüne koyup bastırdı, "Tövbe
de Sinan, o nasıl söz öyle? Dinimiz ne emretmişse ben onu
yapıyorum, senden de yardım istedim. Böyle yapacağını
bilseydim hiç konusunu açmazdım!" dedi. Ağzımdaki titreyen elini
çekti. Sonra da bir şey demeden evden çıktı. Şahitlik yapan
gençle adam da görünmüyorlardı. Anlaşılan evde Şeyh ve
Huriye Hanımdan başka kimse yoktu.
Ne
yapacağım ne edeceğim diye düşünürken odanın
kapısı açılıp Şeyh çıktı. Düşünceli
halimi görüp, "Ne var ne oldu, sen niye hala gitmedin?" diye sordu. Ona konuyu
olduğu gibi anlattım. Derin derin iç geçirdi, elindeki tespihi
hırkasının cebine koyup, "Sen artık evli bir adamsın.
Huriye de senin haremindir, helalindir. Çocukların ona bir şey derler
diye korkuyorsan hiç korkma, o da artık onların anaları
olmuştur. Şimdi karını al evine götür, bütün bunları
da dert etme!" dedi. (Bu nasıl iş amına koyayım!) dedim
içimden birkaç sefer. Sonra da Şeyhin bakışları
arasında ahşap merdivenlerden yukarı çıktım.
Kapısı
açık odalardan birindeydi Huriye Hanım. Yatağın üstünde
oturmuştu. Önünde iki tane büyük valiz vardı. Beni görünce ayağa
kalktı. Küçücük aralıktan kahverengi parlak gözleriyle beni
süzdüğünü görüyordum, bir şey demeden bir süre öylece kaldık.
"Beraber gitmemiz gerekiyormuş. Yani benim evimde
yaşayacakmışsınız artık. Ben bunu bilmiyordum,
benim için de sürpriz oldu ama artık yapacak bir şeyimiz yok!"
dediğimde, "Nasıl buyurulmuşsa öyle olacaktır elbette!"
dedi fısıltılı bir sesle. Gene bir sessizlik oldu odada, ne
diyeceğimi bilmiyordum çünkü.
"Bunlar mı
eşyalarınız?" diyerek valizleri gösterince, "Evet!" dedi yine
fısıldayarak. Valizleri kaptım, oldukça
ağırlardı. Benim peşimden kendisi de siyah bir sırt
çantasıyla deri çantasını alıp merdivenlerden indi.
Şeyh kapının önündeydi. Huriye Hanım babasının
elini öpünce ben de öptüm. Şeyhin yüzü gülüyordu şimdi.
Omuzlarımdan tutup sarstı beni. "Artık sen de benim damadım
oldun. Bundan sonra ne zaman istersen yanıma gelebilirsin. Huriye sana
söyler nasıl yapacağını!" dedikten sonra da bizi evden
yolcu etti.
Sokağın
başına kadar elimde valizlerle yürüdüm, Huriye Hanım da birkaç
adım arkamdan geliyordu. Bu arada kalın, yüksek topuklu siyah
ayakkabılar giydiğinden 'Tak tuk!' sesleri dar sokakta yankı
yapıyordu. Geçen bir taksiyi durdurdum. Evin adresini söyledim. Yol boyu
ne yapacağımı düşünüp durdum ama işin içinden
çıkamıyordum. Evim büyük bir sitede 2+1 dairelerin olduğu
bloktaydı. Komşuluk ilişkileri hemen hemen yok gibiydi. 2
yıldır oturduğum binada tanıdığım tek
kişi kapıcıydı. Kimse kimsenin hayatına
karışmıyordu, bu iyi bir şeydi.
Asansöre bindik.
İlk kez bu kadar yakındık birbirimize. Huriye Hanım
başını önüne eğmişti. Yüksek topukluları ile boyu
hemen hemen benimle aynı hizaya gelmişti. Dokuzuncu kattaki daireme
geçtik. Genelde düzenli, tertipli birisi olduğum için evde
dağınıklık yoktu. Huriye Hanım'a küçük evin
odalarını, mutfağını ve banyosunu gösterdim.
"Güzelmiş!" dedi sadece.
Yatak odasına
valizlerini koydum, kendisi de odaya geçtikten sonra kapıyı
kapattı. Salona geçip oturdum koltuğa. Çocukluk arkadaşıma
yardımcı olmak için bir işe girmiştim ama işin ucu hiç
tahmin edemediğim noktalara gelmişti. Göstermelik bir nikah olacak
sanmıştım, oysa şimdi yatak odasında eski
karısı vardı, benim de yeni karımdı.
Çocuklarıma
durumu nasıl açıklayacaktım. Büyüğü 10 küçüğü 6
yaşındaydı. Anneleri ile biraz problemli ayrılmış
olsam da halen görüşmeye devam ediyordum. Sonuçta iki çocuğumun
annesiydi. Çocukları iki haftada bir Cumartesi günleri alıyor,
beraber gezip eğleniyorduk. Ama arada eve de getiriyordum. Şimdi
gelip Huriye Hanımı görürlerse ne olacaktı?
Yanıtsız
sorular kafamda gidip gelirken yatak odasının kapısı
açıldı. Az sonra da Huriye Hanım göründü. Başka bir
şekle, başka bir kimliğe bürünmüştü şimdi. Üstündeki
çarşafını çıkarmıştı. Uzun ve dar siyah bir etekle kırmızı göğsü açık, kısa
kollu bluz
giymişti. Şişkin memelerinin derin çatalı meydandaydı.
Ayaklarında siyah file çoraplar vardı. Çıplak bembeyaz
göğsü ve kolları ile ayakta duruyordu. Saçlarını da
açmıştı, sırtına inen uzun siyah saçlarını
arkadan atkuyruğu yapmıştı.
Onu böyle görünce
heyecanlandım. Ayağa kalkıp oturmasını istedim, ben de
yeniden oturdum. Ramiz'in eski karısı tam bir afet-i devrandı.
Ama artık benim karım olmuştu. Ve gerdeğe girme zamanı
gelmişti...
[Sinan]
|