Gençlik Maceralarım! (1) (Orkun 37 Y., İzmir)
2000
yılıydı. 18 yaşındaydım. Lise bitmiş ama
üniversiteyi kazanamamıştım. Dershaneye gitmeme rağmen
sınavı kazanamadığım için anne ve babamla aram
kötüydü. İkisi de her gün surat yapıyordu. Girdiğim işten
memnun kalmadığım için ayrılınca evde durumlar daha da
karıştı. Babam bir akşam beni dövmeye kalkınca annem dayımı
aradı, beni yanına göndermek istediğini söyledi.
Dayımın cevabı olumlu olunca ertesi akşam annem beni
otogardan otobüse bindirdi. Cebime biraz para koymuştu.
Dayımın
otelinde çalışacak, para kazanacaktım. Dayım bildim bileli
İzmir'de yaşıyordu. Orada otel işletiyordu. Çocukken sadece
bir kere gördüğüm, bayramlarda telefonda bir dakikayı bulmayan
konuşmalar yaptığım birisiydi. Birkaç yıl önce
yengemle ayrılmışlardı. İki kızı vardı.
Yengem onu terk etmiş ama boşanma davası
açmamıştı. Dayım otelde yaşıyordu.
Annem dayım
ve yengemle haftada birkaç defa telefonda konuşuyordu. Yengemi de
yıllardır görmüyordum dayım gibi. Kızlarının biri
benden iki yaş büyük diğeri benimle yaşıttı. Yengemin
Çingene olduğunu öğrenmiştim annemden. Babasının
sokaklarda çalgıcılık yapıp ayı
oynattığını, annesinin de çiçekçilik, falcılık
yaptığını söylemişti. Yengemle dayım birbirlerini
çok seviyorlarmış eskiden, ama sonra araları bozulmuş,
ayrılmışlardı. Ama ayrılmış olsalar da halen
görüşüp konuşuyorlardı, dayım yengem ve kızlarına
para vermeye devam ediyordu.
Sabah otogarda
dayım karşıladı. Küçük bir çocukken gördüğüm adam çok
değişmişti. O zaman kısa siyah saçlı,
bıyıklı birisiydi, ama şimdi saçlarını
uzatmış, arkadan atkuyruğu yapmıştı. Sol
kulağında metal bir küpe vardı. Saçlarının önü ve
tepesi seyrelmişti. Bıyığı yine duruyordu ama
incelmişti, eski gür bıyıkları yoktu. Bana sıkı
sıkı sarıldı. Kız halaya oğlan dayıya çeker
sözünü doğrularcasına benim tipim ve yüz hatlarım dayıma
benziyordu. "Kocaman olmuşsun kerata, bu bıyıklar ne böyle, öf
kollara bak, bunları nerde şişirdin?" diye diye
takıldı eski model arabasını kullanırken.
Sahibi olduğu
otel Basmane adında bir semtteydi. İlk defa geliyordum İzmir'e.
İstanbul'u bile doğru düzgün bilmiyorken İzmir bana çok
yabancıydı. Dayımın oteli 4 katlı eski bir
binaydı. Otelin 20 odası olduğunu söyledi. Yıllardır
annem, "Benim kardeşimin oteli var!" diye şişinip durmuştu.
Ben de otel deyince büyük bir yer sanmıştım. Kapısında
gösterişli giyinmiş kapıcıların, resepsiyonda
üniformalı çalışanların olduğu bir yer hayal
etmiştim, ama gerçek çok başkaydı. Dar bir sokaktaki otelin
hayalimdeki ile ilgisi yoktu kesinlikle. Küçücük metal bir tabelası
vardı sadece.
Dayım
arabasını otelin önüne park etti. Bir tane bavulum vardı, onu
aldım elime. Birkaç merdiven çıktıktan sonra otele girdik. Solda
salon gibi bir yer vardı. Büyük ekran bir tüplü televizyonun
karşısında birkaç tane siyah deri koltuk ve kanepe vardı.
Kanepelerden birinde daracık ve mini kıyafetli genç bir kadın
otururken yanında saçları bembeyaz olmuş 60-65
yaşlarında yaşlı bir adam vardı. Adam kadına
doğru iyice eğilmiş, bir eliyle bacağını
okşarken diğerini omzuna atmıştı.
Dayım bana,
"Burası otelin lobisi!" dedi. Bu sırada genç kadın, "Hoş
geldin Ümit Abi!" dedi dayıma. Sonra da bana bakıp, "Kim bu
yakışıklı?" diye sordu. Dayım, "Yeğenim,
ablamın oğlu, İstanbul'dan geldi, bir süre benim yanımda
kalacak!" dedi karşılık olarak. Kadın, "Sen de hoş
geldin aşkım!" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.
Dayım dürterek, "Oğlum kadın hoş geldin diyor, cevap
versene!" dedi fısıltıyla. "Hoş bulduk!" dedim o zaman. Kadının
çıplak bacakları, kırmızı elbisesinden
taşacakmış gibi görünen memeleri beni etkilemişti.
Hayatımda böyle bir manzaraya şahit olmamıştım daha
önce.
Sağ tarafta
bir banko, bankonun arkasındaki duvarda ise filmlerde gördüğüme
benzer oda anahtarlarının asılı olduğu bir dolap
vardı. Bankonun üstünde bir zil vardı ayrıca, anahtar
dolabı ile buranın otel olduğunu gösteren iki şeyden
biriydi bu zil. Dayım, "Koy bavulunu şuraya!" dedi. Bankonun
yanına bıraktım bavulu. Kendisi sandalyeye otururken ben de
etrafa göz gezdirdim.
Kadın adamla
sarmaş dolaş bir haldeydi şimdi. Adamın
bacağındaki eli memelerine kaymış, kadının
kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Kadın da
ona duyamadığım bir şeyler söyleyip gülüyor, bir yandan da
bana bakıyordu. Bir ara bana göz kırpınca kalbim güm güm atmaya
başladı. Kadının hayat kadını, yaşlı
adamın da müşteri olduğunu o zaman anladım. Dayım
böyle bir otel işletiyordu demek ki.
Dayım siyah
büyük bir defteri çıkardı. Otelin kayıt defteriydi bu. Bana
nasıl kayıt tutmam gerektiğini, neler yapacağımı
anlatırken adamla kadın yerinden kalkıp bankonun önüne geldi.
Kadın, "Ümit Abi bi oda versene!" deyince, dayım arkaya dönüp
anahtarlardan birini aldı. Anahtarı bana verip, "3. kat, 12 numara!"
dedi. Ne yapacağımı anlamaya çalıştım bir iki
saniye, sonra, "Ha, tamam!" dedim. Filmlerde müşteriye odasına kadar
refakat eden, odalarını gösterip bavullarını
taşıyan çalışanlar görürdüm, benim de ilk işim bu
olacaktı.
Yaşlı
adam dayıma para verdi yukarı çıkmadan önce. Asansör yoktu,
merdivenlerden çıkarken arkamdaki kadının topuklu
ayakkabılarının 'Tak tuk!' seslerini ve kahkahalarını
duyuyordum ister istemez. Adamsa sürekli fısıltılı
şekilde konuşuyor, ne dediği duyulmuyordu. Üçüncü kata
çıktım, kapıların üstünde numaralar vardı. 12
numarayı bulup açtım. İçeride iki kişilik bir yatak, iki
sandalye ve ayaklı vantilatörden başka bir şey yoktu.
Yaşlı adam cebinden para çıkarıp uzattı, iyi de bir
bahşişti. Kadın yanağımı sıkıp, "Adın
ne senin?" diye sordu. "Orkun!" dediğimde, "Memnun oldum, ben de Nermin!"
dedi öpücük atarak. Ardından da kapıyı kapatıp
kilitlediler.
Aşağı
indim. Dayım, "Aldın mı bahşişini?" diye sorunca, "Aldım!"
diyerek gösterdim. "Aferin, bahşişini unutma sakın!" dedi
saçımı okşayıp. Defterle uğraşırken, "Sen bu
gece yengende kalacaksın!" dedi. "Otelde kalmayacak mıyım?"
dediğimde, "Ablam yengeni aramış Orkun geliyor diye. O da beni
aradı, (Çocuğu orada yatırma seni paralarım yoksa!) dedi.
Yani sen bu gece yolcusun aslanım, gitmezsen yengen ağzıma
sıçar!" dedi gülerek.
Dayım
kaldığı yerden devam edip nasıl kayıt
tutulacağını anlattı. Defterdeki kayıtların
yarısından fazlası 1 veya 2 gecelikti, ama uzun süreli
kayıtlar da vardı. Dayıma, "Bu kadınla adamı da
kaydedeyim mi?" diye sorduğumda, "Yok, gerek yok, ben zaten sana söylerim
neleri kaydedeceğini!" dedi. Yukarıda adamla kadının
sikişmeye gittikleri ortadaydı, dayım da oda veriyordu onlara.
Kadın otelde mi kalıyordu, yoksa dışardan mı
geliyordu? Dayımın otelinin aslında randevu evi ya da genelev
gibi bir yer olduğu çok açıktı. Dayım da bu evin
patronuydu.
Derken pembe
önlüklü, başını arkadan bağlamış orta
yaşlı bir kadın merdivenlerin yanındaki bir odadan çıktı.
Odanın kapısının üstünde 'Mutfak' yazıyordu. O ana
kadar dikkat etmemiştim buna. Dayım, "Selma, bu benim yeğenim
Orkun, bundan sonra burada çalışacak. Hem bana hem sana
yardımcı olacak. Ben biraz anlattım neler yapması
gerektiğini, sen de anlat!" dediğinde, kadın soğuk bir
gülümsemeyle, "Hoş geldin!" dedi. "Hoş bulduk!" dememden sonra da, "Gel
bakalım!" diyerek mutfağa geçmemi istedi.
Ben mutfağa
ilerlerken Selma Hanım dayıma yanaştı,
fısıltılı bir şeyler söylerken dayım
başını salladı. Sonra da dayımın kalem tutan
sağ eliyle kadının götünü avuçladığını
gördüm. Pembe önlüğünün üstünden bastırıp kadının
dolgun götünü okşarken, "Sen bırak şimdi bunları da bana
tostla çay ver, çocuğa da yap!" dedi.
Annem beni böyle
bir yere gönderdiğini bilse hemen geri dönmemi isterdi. Ama bunu
kalkıp da ona söyleyemezdim. Bir süre burada kalmam iyi olacaktı, ama
korku ve heyecan içinde kalmıştım daha ilk anda.
Selma Hanım
dayımın götünü avuçladığını gördüğümü fark
etmemişti. Mutfakta birkaç sandalye ile masa vardı, bana
oturmamı işaret etti. Dayıma yarım ekmeğin
arasına karışık tost yapmaya koyulurken, İstanbul'da
ne iş yaptığımı, nerede oturduğumu, ne okuduğumu,
ne olmak istediğimi sordu. Ben de cevap verdim her birine. "Benim de senin
yaşlarında oğlum var ama keşke okusa. Saçımı
süpürge ettim onun için, ama o itlik, serserilik peşinde devamlı!"
dedi.
Dayımın
tostunu ve çayını götürdü. Gelmesi biraz uzun sürdü. Belki de
dayım yine götünü elliyordu. Dayımla kadının arasında
bir şeyler olduğu ortadaydı. Geldikten sonra bana da tost
yapıp çay verdi. Kendisine de çay alıp önlüğün cebinden bir
sigarayla çakmak çıkarıp yaktı. Hafif etine dolgundu, 1,65 kadar
vardı boyu. Pembe önlüğünün düğmeleri arasından çıplak
beyaz eti görünüyordu. Önlüğün altına bir şey giymemişti
sanki. Yeşil gözlü güzel bir kadındı.
Dayımdan
sonra o da bana yapmam gerekenleri anlattı. "Her katın tuvaleti var.
Tuvaletleri ben temizlerim. Sen odalarda bana yardım edersin.
Çarşaflar, yastık yüzleri değişir her gün. Odadaki çöpler
atılır. Yerler silinir falan. Yerleri günde bir kere siliyorum ben.
Öyle çok bir şey yok senin yapacağın. 20 tane oda var ama hepsi
kullanılmıyor. Lobiyi silersin, çöpleri atarsın.
Kullanımdan sonra bozulan yatağı toplarsın. Bunun gibi
şeyler işte!" dedi.
Kullanım
dediği sikişmeydi. İlk andaki soğukluğu gitmişti,
sıcak ve sevecen bir sesi vardı şimdi. Çekinerek yukarıya
çıkan adamla kadını söyledim. Bana burasının normal
bir otel gibi gelmediğini söylediğimde güldü. "Güzelim, bu civardaki
otellerin hemen hepsi böyle. Bu oteller olmasa insanlar nasıl giderecek
ihtiyaçlarını?" dedi. Ama ardından da, "Büyük Allah'ım
günah yazmasın!" diyerek iç çekti...
Yarım saat
kadar sonra dayımın yanında dururken merdivenlerden ayak sesleri
geldi. Yaşlı adam işini bitirmiş, yüzü gülüyordu.
Dayıma başıyla selam verip çıktı. Birkaç dakika sonra
da kadın, yani Nermin yine topuklularının 'Tak tuk!' sesleri
eşliğinde indi aşağı. Yanımıza gelip
yanağımdan makas aldı tekrar. Onun da adam gibi yüzü gülüyordu.
Dayıma anahtarı uzatıp bir sigara istedi, dayımsa, "Kusura
bakma yeni bitti!" dedi soğuk bir sesle. Dayımın böyle
söylemesine şaşırdım, biraz da sinirlendim. Sigaram yoktu,
olsa ben ikram ederdim.
Nermin, "Aman be
Ümit Abi, ver işte bir tane, uzatma!" deyince dayım söylenerek
sigarasından bir tane verdi. Nermin, "Yakışıklı yak
bakalım sigaramı!" dediğinde, dayım, "Nermin
uğraşma çocukla!" dedi sert bir sesle. Nermin, "Aman be, seninle de
konuşulmaya gelmiyor!" dedi sinirlenmiş gibi. Dayım
sigarasını yakarken, "Çocukla uğraşma, ablamın emaneti!"
dedi, ama bu kez sesi sakindi. Nermin sigarasından derin bir nefes çekip
yüzüme üfledi. Sigara içiyordum, dumanına da alışıktım,
ama gene de öksürttü. Nermin, "Daha süt bu be!" dedi kahkahayla, ama hemen
ardından yanağımdan tekrar makas alıp, "Sevimli oğlan,
ama çok canlar yakacak belli!" dedi.
Dayım
gülümseyerek, "Bırak şimdi onu da anlat bakalım yukardaki
maceranı!" deyince, "Aman ne macerası be. Karısına siki
kalkmayan tiplerden biri işte. Şu parmağım kadar aleti var.
İki soktu çıkardı işi bitti. Ondan sonra da bana hayat hikayesini
anlattı!" dedi Nermin. Dayım, "Ercü ne zaman gelecek?" diye sorunca,
"Aman, onun da anasını sikecem, yakındır!" dedi sinirle.
Selma Hanım
bu sırada mutfaktan çıkmış yanımıza
gelmişti. Nermin ona bakıp, "Oo, Selma Hanım nasıl gidiyor
işler?" diye alay eder gibi sorunca, Selma Hanım, "Sana ne?" diye
ters bir cevap verdi. Sonra da bana, "Sen git odayı topla!" dedi.
Dayım anahtarı verip, "Hadi aslanım!" diyerek beni yukarı
gönderdi.
Odanın
kapısı kapalıydı. Açıp girdim içeri. İlk
geldiğimde düzgün olan yatak bozulmuştu. Üzerinde yaşanan
sikişin etkisiyle çarşaf ve battaniye açılmıştı,
altındaki hazır yatak görünüyordu. Çarşafın üstü
ıslaktı, ter ve döl artıklarıydı sebebi. Yerde de bir
tane kullanılmış ve içi adamın dölleriyle kaplı kondom
vardı. Hazır yatağın üstünün her yeri lekelerle
kaplıydı. Üstünde yaşanan sikişmelerden kalan ter ve döl
artıkları çarşafı aşıp yatağa
bulaşmıştı.
(Bu ne sikim
iş, amına koyayım böyle işin!) dedim sinirle. Dayıma,
annemle babama küfrettim içimden. Çarşafı toplayıp düzelttim,
yatağı eski haline getirdim. Yerdeki kondomu da cebimden
çıkardığım kağıt mendilin içine aldım.
Odayı kilitleyip çıktım. Merdivenin başında tuvalet
vardı. Kondomlu mendili tuvalete atıp sifonu çektim, elimi iyice
yıkadım. Beğenmeyip ayrıldığım iş
mağazada satış elemanlığıydı. Akşama
kadar ayakta durmaktan yorulduğum için çıkmıştım. Ama
şimdi milletin dölle dolu kondomlarını atıp
sikiştikleri yatakları topluyordum...
Aşağı
indiğimde başka bir adamla kadın dayımın
yanındaydı, Nermin görünmüyordu. Beyaz tenli, uzun kumral
saçları sırtına dökülen, siyah deri mini etekle beyaz gömlek
giymiş orta yaşlı bir kadın, kel kafalı uzun bir
adamın elini tutmuştu. Kadının gömleğinin üst
düğmeleri açıktı ve kırmızı sutyeninden
taşan memeleri görünüyordu.
Dayım bana
anahtarı uzatıp, "11 numara!" dedi. "Buyurun!" dediğimde önüme
geçtiler. Adam kadınla aramda kalmıştı merdivenlerde. Ama
gene de kadının beyaz, parlak bacaklarına, sallanan götüne bakma
fırsatım olmuştu. Sikim sertleşti ister istemez. Genç
Nermin'de olmayan şey bu kadında olmuştu. 11 numara da üçüncü
kattaydı, 12 numaranın karşısında kalıyordu.
Kapıyı açıp, "Buyurun!" dedim. Kadın önümden içeri geçerken
adam elime yaşlı adamınkinden fazla bir para verdi.
"Teşekkür ederim!" dediğimde, elimdeki anahtarı alıp, "Hadi
hadi!" dedi kafasını sallayarak. Beni siktir etmiş,
başından atmıştı bu hareketiyle. Yine de
aldığım paranın keyfiyle indim aşağı...
Bir süre sonra
dayımın yanında takılırken yukarıdan
bağırış çağırış sesleri, küfürler
geldi. Ben ne oluyor diye meraklanırken dayım oralı olmadı
hiç. Böyle şeylere alışıktı anlaşılan. Kel
kafalı adam bağrışma seslerinden 5 dakika kadar sonra indi
aşağı. Hiçbir şey demeden hızlı adımlarla
çıktı kapıdan. Kadının gelmesi ise 10 dakikayı
buldu. Yukarı çıkarken mutlu görünen kadının yüzü
şimdi asık ve kızarmıştı.
Dayım, "Ne
oldu Aysun Hanım?" diye sorunca, "Dövdü beni orospu çocuğu!" dedi
kadın. Dayım, "Niye dövdü?" diye soruncaysa, "Fantezi istiyormuş
piç, orospu çocuğu, git karınla yap fantezini!" dedi. Aysun
Hanım titreyen elleriyle çantasından bir sigara çıkardı,
ama sigarayı ağzına koyamadan düşürdü. Eğilip yerden
alırken kadının bacakları burnumun ucundaydı.
Sigarasını verdim, birkaç kez üfleyip ağzına atarken
dayım da sigarasını yaktı.
Dayım, "Aysun
Hanım sen de azıcık idare et. Artık bu yaştan sonra
senin başka şansın yok. Sana bunun gibi adamlar gelir,
artık genç değilsin kabul et!" dediğinde, Aysun Hanım, "Yapamıyorum
Ümit, çok acıyor, tuvalete bile çıkamıyorum sonra. Adamın
kolum kadar yarağı var!" dedi kolunu göstererek. Bunları
söylerken tüm vücudu sarsılıyor, sutyeninden taşan büyük
memeleri oynuyordu. Dayım kadının omzuna vurup, "Tamam,
sıkma canını, geç otur, benden bir çay iç!" dedi. Aysun
Hanımın gözlerinden birkaç damla yaş akmıştı.
Gözlerine yaptığı koyu makyajı da gözyaşları ile
akmıştı yanaklarına.
O ana kadar beni
fark etmemiş olan kadın birden, "Ay bu çocuk kim, böyle yanında
ulu orta konuşuyoruz?" dedi. Dayım, "Yeğenim, İstanbul'dan
geldi, ablamın oğlu. Bir süre benim yanımda çalışacak!"
dediğinde, saçımı okşayıp, "Tam yerine geldin
çalışmak için yavrucuğum!" dedi. Ağlayan gözleri gülüyordu
bu kez.
Kel kafalı
adamın onu götünden sikmek istediğini, Aysun Hanımın da
buna direnince dayak yediğini anlamak için zeki olmaya gerek yoktu.
Kadının yaşı ilerlemişti, dayımdan bile büyüktü
belki, dayım 42 yaşındaydı. Kadın en az 45 filan
olmalıydı. Yüzünde, gözlerinin çevresinde
kırışıklar vardı çokça.
Aysun Hanım
lobideki kanepeye oturup bacak bacak üstüne atarken dayım ona çay söyledi.
Aysun Hanımın bankonun üstüne bıraktığı
anahtarı alıp 11 numaraya çıktım. Yatağın üstü
ilkinden daha beter bozulmuştu. Yerde de bir değil üç kondom
vardı. Adam Aysun Hanımı 3 posta sikmişti demek ki. Ancak
üçüncü kondomun içi boştu, bu da başarısız kalan götten
sikme denemesi içindi anlaşılan. Yatağı topladım,
kondomları aynı şekilde kağıt mendille alıp
tuvalete attım.
Aşağı
indiğimde Aysun Hanım çayını içmiş, elindeki dergiye
bakıyordu. Bacak bacak üstüne atmıştı yine. Beni görünce
gülümsedi. Dayım, "Orkun, burada gördüklerini yengene söyleme sakın.
Tamam mı, canıma okur yoksa. Ablama da enişteme de bir şey
söyleme. Sorarlarsa ne cevap vereceğini sen biliyorsun zaten değil mi?"
dedi gülümseyerek. "Yok dayı, sen merak etme, ben de büyüdüm artık,
18 yaşındayım. Neyin ne olduğunu biliyorum!" dedim. "Aferin
sana!" dedi karşılığında. Ardından da, "Köşede
berber Nuri var, onun yanına git, seni bir güzel tıraş etsin.
Yakışıklı çocuksun, ama kendine bakmasını
bilmiyorsun. Benim yeğenim olduğunu söyle, dayım jilet gibi
tıraş etmeni istedi dersin. O anlar. Hadi bakalım!" diyerek beni
gönderdi.
Berberin dükkanı
sokağın başındaydı. Oraya gidene kadar fahişe
olduğu belli olan bir kadın yanımdan geçti. Sokakta iki gece
kulübü ile birkaç otel daha vardı. Gece kulübünün birinin
ışıklı tabelasında Rus Revü Kızlarının
program yaptığı yazıyordu. Berber Nuri dayımın
eski arkadaşıydı. Mahallede her zaman tıraş
olduğum berberden çok daha iyiydi. Kendince bir model belirleyip ona göre
uzun saçlarımı kesti. Dudaklarımın üstünde daha önce hiç
kesmediğim ince siyah tüylerden oluşan
bıyığımı ve yeni yeni çıkmaya
başlamış sakallarımı da kesti. Kendimi tanımakta
zorluk çektim nerdeyse. Bolca parfüm sıktı üstüme, para da
almadı.
Otele
döndüğümde, dayım, "Aferin, işte böyle ol. Ne o öyle zibidi gibi
dolaşıyorsun. Bir ara çıkıp üstüne başına da bir
şeyler almamız gerek. Burası İzmir, İstanbul
değil. Burada kendine bakmazsan kimse seni adam yerine koymaz, hele
kızlar hiç bakmaz sana!" dedi şakayla karışık. Aysun
Hanım halen elinde dergiyle koltukta oturuyordu. O da dayımın
sözlerine katılıp, "Yakışıklı olmuşsun!"
dedi gülümseyerek.
Dayım, "Gel
şöyle!" diyerek beni bankonun arkasındaki küçük bir kapıdan
içeri soktu. Depo gibi bir yerdi burası. Bana birden, "Sen milli oldun mu?"
diye sordu. Böyle pat diye sorunca afalladım. Kızarıp
bozardığımı görünce, "Anladım anladım!" dedi
gülerek. Sonra da, "Tamam, ben sana bir dayılık yapıcam
şimdi. Aysun Hanımı gördün. İyi, hoş
kadındır, bu işi de iyi bilir. Onunla mı yapmak istersin,
yoksa başka birini mi istersin?" diye sorunca, "Ya dayı!" dedim
kekeleyerek. "Oğlum bunda utanacak bir şey yok, sen söyle,
beğendin mi onu, yoksa başkasını mı bulayım?
Nermin vardı ama o gitti, zaten çatlağın tekidir,
takılıp laf sokmaya kalkar, seni rencide eder. Ama Aysun Hanım
öyle değildir, halinden anlar!" dedi.
Utancımdan
bir şey diyemiyordum, başımı öne eğmiştim.
Dayım bir şey demeden dışarı çıkınca onu
takip ettim. Bana bir anahtar verdi, 5 numaraydı. "Sen bunu al, odaya
çık!" dedi. Hiçbir şey demeden merdivenlere yöneldiğimde Aysun
Hanıma baktım. Dergisini okumaya devam ediyordu. 5 numara birinci
katta koridorun sonundaydı. Kapıyı açıp girdim. Odanın
camı açıktı, dışardan sesler geliyordu. Camı
kapatıp ince naylon perdeleri çektim, yatağın üstüne oturdum.
Tek kişilik bir yatak vardı yukarıdaki odalardan farklı
olarak.
Kalbim heyecandan
güm güm atıyordu. Babamla kavga etmiş, annem de beni buraya
göndermişti. Şimdiyse milli olacaktım. 2 gün içinde hayatım
ne çok değişmişti...
[Orkun]
|